20 Eylül 2012 Perşembe

Bir Konsere Aşık Olmak

Olur mu öyle şey demeyin...oluyormuş.Biz, Mert ve ben, dün akşam bir konsere aşık olduk. Büyülendik. Yerimize çakıldık kaldık.

Hayatımın farklı dönemlerinde farklı şiddetlerde dinledim L. Cohen'i. 90'larda romantik zannedip kendimi ve onu, 2000'lerin başında ise daha bir anlamaya, derinlere inmeye çalışarak. Bütün şarkılarını ezbere bilirdim, en kıyıda köşede kalmış melodileri, sözleri, kendi yazdığı kitapları, konser kayıtlarını bulup çıkartırdım. Politik duruşuyla filan çok ilgilenmiyordum, önemli olan ozanlığı ve müzik adamlığıydı. Ama sonra bitti. Yıllarca, tesadüfen dinlemediğim sürece, aklıma bile gelmedi. Cd'leri dolapta tozlandı durdu. Youtube'da bir kere olsun onun şarkılarını aramadım. Hiç onun şarkılarını mırıldanmadım. Dün akşama kadar...

Dünkü Leonard Cohen İstanbul konserine gitme fikri kuzenlerden çıkmıştı. Bu teklifle geldiklerinde tatildeydik, deniz-kum-güneş psikolojisiyle, bir de konserin bizim yakada (Anadolu yakası) düzenleneceğine güvenle, "haydi o zaman" demiştik. Geçen haftaya kadar unutmuştuk bile konsere gideceğimizi. Hatta Pazartesi-Salı Ankara'da olduğumdan ve de Deniz'le çok özleştiğimizden, acaba gitmesek mi diye bile düşünmüştüm. Neyse ki o düşüncemde çok ısrarcı olmamışım:).

Dün Deniz adama akşam olmayacağımızı söylediğimizde bozuldu tabii. "Niye ben de gelemiyorum?" diye epey bir tantana yaptı. Çocuk haklı, doğduğundan beri çanta gibi her yere taşıyoruz kendisini! Hatta akşam çıkarken ayakkabılarını giyip, "eveet, işte hazırım, gidebiliriz!" bile dedi! Bir taraftan kendisini Külkedisi misali evde bırakacak olmanın vicdan azabı, bir taraftan kırk yılın bir başı karı koca yapacağımız bir etkinlik düşüncesi yaratıcılığımızı had safhada tetikledi ve "sadece annebabalarla toplantı yapacak" olan "Mr. Leonard"la fiktif bir telefon konuşması yaptık (evet, İngilizce olarak "ok Mr. Leonard, oh yeah, we'll be there in a minute...can we also have our kid with us? Oh, no, sure, you've already told us" tarzı, son derece gerçekçi bir konuşmaydı!!!). Neyse, sonunda Mr. Leonard'ın hatrına bizim adamcık el salladı arkamızdan, biz de koştura koştura konser alanının yolunu tuttuk.

Konser oldukça erken saatte, 20:30'daydı. Dedik, bu saatte hayatta başlamaz. 20:40'ta "konser 10 dk'ya başlayacaktır" anonsu yapıldı, öyle de oldu. Ve biz bambaşka bir atmosferde bulduk kendimizi. Sahne düzeniyle, ses düzeniyle, tüm enstrumanların virtüözleriyle, muhteşem vokalleriyle ve tabii ki muhteşem bir enerji yayan L.Cohen'iyle, bu dünyanın dışından gibiydi, sihirli gibiydi konser. Cohen aslında seyirciyle direkt çok az ilişki kurdu ama, şarkılarıyla kurduğu ilişki öyle kuvvetliydi ki, seyirci de büyülendi. 30 şarkı civarı söyledi, ve ben, kendimi o şarkıların hemen hepsini onlarla birlikte söylerken buldum! Unutmamışım, içime işlemiş bütün o sözler demek ki... Saat 12'ye doğru konserin "resmi süresi" son buldu. Gerçek hayata dönen bizler taksi bulmak ve oğluşa kavuşmak için bu resmi sürenin sonunda kalktık ama, sonrasında 5 şarkı daha söylenmiş. Eminim o kısmı da muhteşem ve büyüleyici olmuş, o salondaki herkesi kıskıvrak yakalamıştır.

Bugün bilgisayarın başına oturduğumda ilk yaptığım youtube'dan Take This Waltz dinlemek oldu. Konserin resmi bitiş şarkısıydı...beni aldı bambaşka yerlere götürdü. Siz de güne büyülenerek merhaba demek isterseniz, buyrun buraya tıklayın. Tabii bu arada F. Garcia Lorca'ya da saygılarınızı sunmayı unutmayın...


Sincerely,
B. Coban