tag:blogger.com,1999:blog-82876701102424202822024-03-26T02:03:28.233-07:00Biranda anne olduBir gün uyandım, anne oldum, herşeyim değişti...Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.comBlogger81125tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-73708498799272242042015-04-19T07:39:00.000-07:002015-04-19T07:39:07.717-07:00"21. Yüzyılın Çocuğuna Ebeveyn Olmak"<i>Bugün Deniz'in <a href="http://irmak.k12.tr/" target="_blank">okulunda</a> çok değerli iki ismin, Özgür Bolat ve Kayhan Karlı'nın biz ebeveynlere semineri vardı. Ücretsiz bir seminerdi, bence konu gerçekten çok ilgi çekiciydi, e 180 civarı da kayıt olduğunu öğrenmiştik, ama salonda taş çatlasa 40 kişi filan vardı. Pazarın, soğuk havanın etkisidir dedim kendi kendime...öyle inanmak istedim:).</i><br />
<i><br /></i>
<i>Seminerden ben kendime ne çıkardım diye düşündüm ve buyrun aşağıda özetledim. Tamamen benim aklıma gelme sırasına göre yazıyorum, onu da belirtmeden geçmeyeyim:). Dolayısıyla farklı eklemesi, yorumu, düzeltmesi olan okurları yorum kısmına beklerim! Ayrıca literatür alıntılarıyla, kitap önerileriyle gerçekten dolu dolu bir sabah geçirdik, emeği geçen herkese çook teşekkür ederim.</i><br />
<i><br /></i>
<i>Aklımda neler mi kaldı? Buyrunuz:</i><br />
<br />
- "İnsanı ne mutlu eder?" sorusunun cevabını 4 ana başlıkta incelemek mümkün:<br /><br />
* Kabul görmek<br />
* Kontrolü elinde tutabilmek (bir filin kendi alanında 56 yıl, hayvanat bahçesinde 17 yıl yaşadığını biliyor muydunuz?)<br />
* Akış alanında kalmak, yani kendi seviyesinin bir çıt üstü için kendini zorlamak, gelişim kazanmak<br />
* Keşfetmek<br />
<br />
Bir insan (çocuk ya da yetişkin) bu 4 temel ihtiyacı teknoloji dışında bir ortamda karşılıyorsa (aile, arkadaş çevresi, iş çevresi, vb), teknolojinin bağımlılık yaratması söz konusu olmaz. Diğer bir deyişle, teknoloji aslında bireylerin "bağımlılık ihtiyacını" karşılar.<br />
<br />
- Peki mutluluk nedir? Aslında mutluluğu "iç kaynaklı" ve "dış kaynaklı" şeklinde ikiye ayırarak tanımlayabiliriz. Dış kaynaklı mutluluk "ne olmak istiyorsun?" sorusuna cevap verip başarı, statü, para, mevkii gibi kaynaklardan beslenirken, iç kaynaklı mutluluk "ne yapmak istiyorsun?"a cevap veriyor ve kişilik, ilişkiler, değerler, prensiplerden besleniyor. <b>Tabii ki sürdürülebilir olan, iç kaynaklı mutluluk!</b><br />
<br />
- Gelişim kazanmak için en kilit nokta GERİBİLDİRİM. Kayhan hoca Türkiye'deki geribildirim kültürünün daha ziyade "geri<b>giydirim</b>" olduğunu tespit etti ki, geribildirim eğitimi veren biri olarak bunun altına imzamı atabilirim! Davranışa ve beceriye yönelik geribildirim vermeyi öğrendiğimizde bir seviye atlayacağız arkadaşlar:).<br />
<br />
- İnsanlık ilk defa bir yüzyıla ait becerileri sınıflandırıyor: "21. yüzyıl becerileri" diye bir kavram var. Bunun da temel sebebi, yaşadığımız çağa damgasını vuran ve insan beyninin tolere edebileceğinin çok üstüne akan HIZ. Matbaanın kabulünün 200 yıl, tabletin kabulünün ise 5 yıl (hem de ne kabul!) aldığını düşünecek olursak bunu daha da iyi fark ediyoruz. Şu anda çok büyük bir değişimin içindeyiz ve bu DURMAYACAK!<br />
<br />
- İçinde bulunduğumuz çağın dinamikleri gerçekten inanılmaz! 2010 yılında dünyada 256 milyon insan <b>bir yerden bir yere göç etmiş. </b>Bunun %3.1'i başka bir ülkeye. %60'ı ise gelişmiş ülkelere. Yani insanlar iş, aş ve daha iyi yaşam peşinde. Dünya tarihinde ilk kez, yine 2010'da yapılan değerlendirmeye göre, dünya nüfusunun %56'sı kentli olmuş. Kabul edelim, artık <b>yaşam biçimimiz değişti!</b><br />
<b><br /></b>
- Bu sene liseye başlayan bir çocuğun 10 yıl sonra iş hayatına atılacağını düşünelim. Acaba 2025'te onu nasıl bir dünya bekliyor olacak? Hala kağıt kalem olacak mı? 2008 krizinden sonra OECD'nin yaptığı bir araştırmaya göre, kriz sırasında işini en iyi koruyanlar en yüksek eğitim almış olanlar. Demek ki daha uzun süreli, daha kaliteli bir eğitim ihtiyacı var artık. Fosil yakıtların 2030'da biteceğini öngörüyor bilim adamları, biliyoruz. WWF'nin Living PLanet 2012 raporunda, şu anda dünya nüfusunun %20 fazla olduğu çıkmış ortaya. Bunun nedenleri insanların daha uzun yaşaması, savaşların farklı platformlarda gerçekleşmesi, tıbbın gelişmesi, vs. Ama sonuçta, bambaşka bir dünya bekliyor bizler. Bizim çocukların "emekli olmak" gibi bir lüksü olmayacak! Kanada emekliliği 70 yaşa çıkarmış şimdiden. Avustralya'da, 4 yıllık lisans eğitimini 10 seneye (arada çalışarak tabii) yaymak için pilot uygulama başlatılmış. Harvard, tüm öğretim üyelerinin, en iyi ders performanslarının %30'unu online yayınlamalarını talep ettiği bir düzene geçmiş. Dünya artık çok farklı bir yöne gidiyor. Dolayısıyla, bizim <b>yetişkinler olarak öngöremediğimiz bir geleceği çocuklarımız için tasarlama gibi bir misyona soyunduğumuz bir gerçek!</b><br />
<b><br /></b>
<b>- Peki ne yapacağız? </b>Bir kere, 21. yüzyıl artık "kavram üretme" yani yaratıcılık çağı. Dolayısıyla bizim IQ ile EQ'yu dengeleyeceğimiz bir öğrenme ekosistemi kurmamız gerekiyor. Bunun için 4 temel beceriyi hem kendimizde, hem de çocuklarımızda geliştirmeyi hedefleyeceğiz:<br />
* Dijital çağ okuryazarlığı (evrensel farkındalık)<br />
* Keşfedici (innovative) düşünce (adaptasyon becerisi)<br />
* Etkili iletişim<br />
* Yüksek verimlilik<br />
<br />
Çocuklarımızı yetiştirirken yapmamız gereken, üstbilişsel yeteneklerimizi kullanmamız. Bunun için de <b>etkili soru sorma teknikleri kullanarak bir öğrenme ortamı yaratmayı öğrenmemiz gerekiyor. </b>Her başarının, kendi içinde başarısızlık tohumları beslediğini unutmayacağız. Ve bu "araf kuşağının" bu dönemi minimum hasarla atlatmasını sağlamak için en önemli noktanın <b>insani değerler</b> olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız!<br />
<br />
<br />
<b><i>PEKİ BEN BUNDAN SONRA NE YAPACAĞIM?</i></b><br />
<i><br /></i>
<i>- Öncelikle Halil Cibran'ın söylediği gibi "en azından bir bilgiyi uygulamaya geçirebilmek" adına, yakın çevremdeki arkadaşlarımla "21. yüzyıl çocuklarına nasıl ebeveynlik yaptığımızı" tartışmak adına bir öğrenme grubu oluşturacağım.</i><br />
<i><br /></i>
<i>- Bugünkü seminerde not aldığım şu kitapları alıp okuyacağım:</i><br />
<i>* Edward de Bono "H+"</i><br />
<i>* Charles Duhigg "Alışkanlıkların Gücü"</i><br />
<i>* Pietersen "Reinventing Strategy"</i><br />
<i>* Yong Zhao "Creating World Class Leaders"</i><br />
<i>* Teresa Amabile "The Progress Principle"</i><br />
<i><br /></i>
<i>- Ve başta çocuğum olmak üzere, eşime, aileme, arkadaşlarıma <b>koşulsuz sevgi</b> vermeye devam edeceğim. İnsanın insana ihtiyacı var. Kesin bilgi.</i><br />
<i><br /></i>
<i>1anda</i><br />
<br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<br />
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-63741192273544391702014-12-05T06:32:00.000-08:002014-12-05T10:20:20.209-08:00"DÜŞÜNEBİLMEK""Düşünüyorum, öyleyse varım" diyen Descartes'a ithaf olsun bu yazı. Lisedeki felsefe dersinde tanıştığım bu düşünürü anneliğimin altıncı yılında anmak da varmış kaderde...<br />
<br />
Dün akşam Deniz'in <a href="http://xn--rmak-kza.k12.tr/" target="_blank">okulunda</a> bir ebeveyn seminerine katıldık. Genelde bu tip toplantılarla ilgili çok büyük beklentim olmamakla birlikte, her zaman da katılırım; ne zaman, nerede, nasıl, kimden, ne öğreneceği belli olmuyor insanın. Nitekim dün akşamki seminer, Yrd. Doç. Dr. Tamer Ergin sayesinde, gerçek bir göz açma/ayılma seansına dönüştü benim için.<br />
<br />
Seminerden beni etkileyen birkaç noktayı burada paylaşayım istedim. Bu maddelerin tamamen benim algımla sınırlı olduğunu, söyleyeni bağlamayacağını da belirtmek isterim. Yani bunlar bir anne gözüyle dünkü seminerden algıladıklarım. Bu yazıyı okuyanlardan sözkonusu seminere katılan arkadaşlarım varsa lütfen eklemelerini, kendi algılarını iletsinler.<br />
<br />
Sürç-i lisan edersem affola der, esenlikler dilerim:)<br />
<br />
1anda<br />
<br />
* Hepimiz için aslolan "düşünme becerisi". Akademik başarı ancak düşünme becerisi edinilmişse, onun üstüne inşa ediliyor. <br />
<br />
* Bu "edinim" meselesi çok mühim. Aslında tüm yaşamı algılayışımız saklı "edinim" kavramının içinde. Doğduğumuz andan itibaren bilinçüstü ya da altıyla (!) algıladığımız her şey yapılandırıyor "edinim"i.<br />
<br />
* Ebeveynler olarak en çok düştüğümüz hata "öğretmencilik oynamak". Oysa bizim ebeveyn olarak rolümüz "edinime katkıda bulunmak" olmalı (özellikle işin içine okul girdikten sonrası için bu geçerli).<br />
<br />
* 2000'lerin çocuklarının (örneğin 4-6 yaş aralığının) belli bir kavramla (örneğin "e" sesiyle) günlük hayatta karşılaşma oranı 30 yıl önceye göre 40 katıymış! Şu anda müthiş bir uyarılmışlık var (ve bu illa kötü anlama gelmiyor). Her halukarda 1900'lü yılların eğitim yaklaşımlarıyla 2000'li yıllarda doğanları eğitmek zorlaşıyor.<br />
<br />
* Eğitimsel deneyimlerle yaşamsal deneyimlerin birbirini desteklemesi bekleniyor. Aslında ödev bunun için veriliyor. Öğrenilen bilgi öğrenildiği mekanın ve zamanın dışında yaşandığında pekişiyormuş. Ancak ödevin süresi, öğrenme süresinden çok vakit alıyorsa (örneğin öğretmen 1 saatte öğrettiği bir kavramla ilgili 1-1,5 saat sürecek bir ödev veriyorsa) problem vardır.<br />
<br />
* Bir evde bir öğrenci varsa, o evin yaşam düzeni o öğrenciye göre ayarlanmalıdır. Siz içerde kahkahalarla dizi izlerken çocuğun ödev yapmasını beklemeniz ne kadar gerçekçi? Ama bu, "çocuk mutlaka ve sadece herkesten tecrit edilmiş olarak ders çalışsın" anlamına gelmiyor. Çocuğun konsantrasyon seviyesine, evin/ailenin şartlarına göre elbette değişkenlik gösterebiliyor.<br />
<br />
* Bizler ebeveyn olarak evdeki sistemin "yöneticisi"yiz, "kontrolcüsü" değil! Bizim görevimiz birtakım davranışların alışkanlığa dönüşmesi için ortam sağlamak (ödevle ilgili çok soru geldiği için burada da ödevlerden bir örnek geldi: nasıl diş fırçalama bir rutin haline geliyorsa, ödev de aynı şekilde rutinleştirilebilir. Neticede hiçbir bebek genetik kodunda "kahrolsun ödevler" yaklaşımıyla doğmuyor:)))).<br />
<br />
* Akademik boyutta hedefler dikine değil yatay (kişinin kendi yelpazesini genişletecek şekilde) koyulursa hepimiz çok daha huzurlu yaşarız!<br />
<br />
* Belki çok basit bir konu ama, en azından haftada 2 kez "ailecek yemek yemek" bile çocuğun kelime haznesine ciddi katkı sağlıyor.<br />
<br />
* Pozitif disiplin kavramı "edinim" kazandırmada da kritik. 5 problemli bir ödevde sadece 1 problemi doğru çözen çocuğa o problemi nasıl çözdüğünü anlattırarak diğerleriyle ilgili farkındalık geliştirmesine de katkıda bulunabiliriz.<br />
<br />
* Yine ödev konusunda, "birlikte ödev yapmak" değil, "birlikte araştırmak ve hatta eğlenmek" hedeflenmeli. Çocuk talep etmiyorsa neden yardımcı olalım?:) Önemli olan psikolojik olarak rahat olacağı bir ortam hazırlamak, gerekirse destek olmak.<br />
<br />
* Ve son olarak, örneğin İstanbul'da 100'den fazla müze varmış. Ayda bir kez bile çocuğumuzu alıp birisine gitsek...yaratacağı etki hepimiz için paha biçilmez olabilir:))).Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-20414966763169074452014-11-18T06:17:00.000-08:002014-11-18T06:17:44.426-08:00"An"lar - ya da bir "yavaşlama" çabasının anatomisiDoğumumdan itibaren "an"larla özel bir ilişkim başlamış, baksanıza! Böyle aniden (hem erken, hem hızlı) doğunca Biranda olmuş adım ve bu, tüm hayatımı etkilemiş.<br />
<br />
Bir mülakat klasiği olarak "kendinizde en beğenmediğiniz özelliğiniz nedir?" sorusuna, yine bir mülakat klasiği olarak "tezcanlılığım" diyebilirim! Ama nedir bu tezcanlılık? Bekleyememek midir? Her şey aceleyle olsun istemek midir? Başkalarından daha hızlı olmak mıdır? Hepsi midir? Hiçbiri midir?<br />
<br />
Benim derdim içimin sürekli kıpır kıpır olmasıyla. Diyeceksiniz ki ne güzel, sürekli aktif, dinamik, heyecanlısın! Ama bir süre sonra enerjimi tüketiyor bu durum. Bazen hayatı önden önden yaşamaya çalışıyormuşum gibi geliyor, o zaman da heyecanım bitiveriyor. Bu aralar bunun üstünde çok çalışıyorum. "An"ları, zamanı geldikçe yaşamaya gayret ediyorum. Durmaya çalışıyorum. Daha doğrusu, duraklamaya çalışıyorum.<br />
<br />
Neler mi yapıyorum bunun için? Bir kere fiziksel olarak duruyorum. Günde onbeş dakika da olsa, kelimenin tam anlamıyla "duruyorum". Bazen sadece derin nefesler alıyorum. Bazen gözlerimi kapatıyorum. Bazen kitap okuyorum. Bazen fotoğraf çekiyorum. Ve bunu sadece durmak için yapıyorum. Nasıl işe yaradığını anlatamam.<br />
<br />
Öteden beri sevdiğim bir alışkanlığım bu yavaşlama hareketimde (!) çok destek oluyor bana: yazmak. Kafamdakileri anında kağıda döküyorum. Yazmak, düşünmek ve uygulamak arasındaki bir kademe oldu benim için. Yazıp okuyunca, yavaşlıyorum. Yavaşlayınca rahatlıyorum. Rahatlayınca düşüncemin kalitesi de artıyor. Fikirler gelişiyor, büyüyor.<br />
<br />
Beni çok iyi tanımayan kişiler beni fazla enerjik buluyor olabilirler. Hatta gamsız olarak nitelendirenler de olabilir. "Tabii, tuzu kuru, serbest çalışıyor, oooh çok rahat, istediği zaman kitap okur, istediği zaman gezer tozar, istediği zaman çocuğuyla oynar" diyenler de çıkacaktır. Ama bilin ki kazın ayağı öyle değil. Ben bu yaşadığım hayatı gerçekleştirebilmek için bugün, dünden de çok çalışıyorum. Pek çok şeyden ödün veriyorum, kendimi her an geliştirmeye, yenilemeye çalışıyorum. Kimi zaman ben de (her insan gibi) sendeliyorum, düşüyorum, hatta inanmazsınız sürünüyorum. Ama sonra kalkıyorum. Hayatta benim için gerçekten önemli olanları düşünüyorum ve kalkıyorum. Çünkü biliyorum ki ancak bu şekilde yaşadığımız "an"lar anlamlı olacak.<br />
<br />
Bu aralar çok okudum, çok düşündüm. Yazmaya (mesela buraya, ya da başka bir yerlere) daha çok vakit ve enerji ayırmam gerek. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim:).<br />
<br />
1anda<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjifZr-wtQihpRn4Kh3HxonwsZACorpGr53q4Bv6VMo2c8OeLM_LO5zJO4aZ0ruhJsZDHTjAVaRs7GvJmQ5cN0uW8I2X_gLkhQnhlEiJlL4MASSPFLedxbzzRqYRmk7BDvwzJYetB5j0u-6/s1600/birandayapraklar.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjifZr-wtQihpRn4Kh3HxonwsZACorpGr53q4Bv6VMo2c8OeLM_LO5zJO4aZ0ruhJsZDHTjAVaRs7GvJmQ5cN0uW8I2X_gLkhQnhlEiJlL4MASSPFLedxbzzRqYRmk7BDvwzJYetB5j0u-6/s1600/birandayapraklar.JPG" height="320" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i>Sokakta durup çektiğim öylesine bir fotoğraf:)</i></td></tr>
</tbody></table>
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-66042060553891309432014-08-22T02:04:00.000-07:002014-08-22T02:04:24.939-07:00"Heyecanlıyım...daha...yolun başındayım!"- ya da bir okula başlama hikayesiCaro Diario (*),<br />
ben bu aralar çok heyecanlıyım. Deniz ilkokula başlıyor ve okulların açılmasına şunun şurasında 15 gün kaldı. Ailecek enerjimizin her boyutunda - zihinsel, sosyal, ruhsal, fiziksel - zorlandığımızı (hani İngilizce'deki "challenge" manasında zorlanma) hissediyoruz. Adrenalinimiz tavan!<br />
<br />
Şimdi diario'cum, beni biliyorsun, 1. sınıf konusunda tecrübem kısıtlı. Sarin'cim annecim acelesi olduğundan mıdır nedir ben 3,5 yaşındayken topladı paketledi konuyu. Sonra tabii okula başlama yaşım geldiğinde (6,5), 1. sınıf müfredatı çoktan hatmedilmişti bizim evde. Aldı mı bizimkileri bir telaş. Fenerbahçe civarındaki çeşitli ilkokullar (misal bir Nurettin Teksan, bir Kalamış, bir Zühtüpaşa) nuh diyor da peygamber demiyor, çocuk illa da 1. sınıfa kaydolacak, en azından bir dönem okuyacak diye tutturuyor. Ben müfredatın ötesinde bir de gayet iri yarı bir "küçükhanım" modeliyim, zaten annesi gibi bakıyorum o minnaklara afedersin. Öyle böyle derken, 1978 yılı için oldukça yenilikçi bir hareketle beni devlet okuluna değil, Kızıltoprak Kolej sokaktaki "Özel Kadıköy Kız Lisesi İlkokulu" şeklinde karizmatik bir adı olan özel okulun 2. sınıfına kaydettiriyorlar. Kayıt da öyle hemen olmuyor, rahmetli müdürümüz Kasım Aytekin sözlü-yazılı sınava alıyor beni. Hayat Bilgisi, Matematik, ne isterseniz var sınavda. Bende bir ukalalık, mesela çarpım tablosu soruyor, bir üstünü de söyleyeyim diyorum filan, bir hava sorma gitsin. Neyse sonunda kani oluyorlar ki bu çocuk 2. sınıfı rahatlıkla okur (elyazısı melyazısı da yok o vakit, sadece bi "güzel yazı defteri" var, öğretmenin aklına gelirse yazı yazıyoruz), yapıyorlar benim kaydı.<br />
<br />
Okul çantasıydı, formaydı, çalışma masasıydı, kitaplıktı derken müthiş bir heyecanla hazırlanıyorum okula. Akademik olarak derdim yok ya, hemen alışacağım bu yeni hayata. Bir allahın kulunu tanımıyorum gittiğim okulda, bu arkadaşların çoğu 1.sınıfı zaten birlikte okumuş, öğretmeni tanıyorlar, benim konuyla uzaktan yakından alakam yok, bir nevi "homeschooling" ürünüyüm, ama olsun, ailemin (ve her ne hikmetse kendimin) bana güveni tam! Aa, ama Sarin'in yine hakkını yemeyeyim, o yaz düdük kadar halimle İtalyan Kız Orta'nın yaz kampına yollamış beni 1 hafta...yani 1 hafta boyunca 11 yaş grubu 30 kızla ve öğretmenlerle kah ağlayarak, kah gülerek annesiz-babasız kalmışım gece gündüz. Neyse işte tek okulumsu deneyimim o. Ama o kadar.<br />
<br />
Sonra okulun ilk günü gelip çatıyor. Okula babam götürüyor beni. Okulun bahçesi kalabalık, hem de öyle şimdiki gibi oryantasyon günleriydi, okula alışmaydı, aman minikler ezilmesindi filan olmadığından, ilk-orta-lise cümbür cemaat aynı bahçedeyiz (bahçe büyük ve yeşildi neyse ki de birbirimizin üstüne çıkmıyorduk ama yine de törende herkes vardı işte). Bir avantaj, ben 2. sınıf olduğum için "en küçük" hissetmiyorum kendimi, oysa yaşça "en küçüğüm". Neyse, hemen giriyorum sıraya. Yanımda güleryüzlü, candan bir kız...(bu yazıyı okuyorsan, Elgin'cim hatırlarsın ilk karşılaşmamızı!). Hemen arkadaş oluyoruz. Babama el sallıyorum, gülüyorum. Sanki çok mutluyum, hep bu günü bekliyorum. El ele gidiyoruz sınıfımıza. Öğretmenimiz -yine rahmetli - İrfan Çınar dünya tatlısı bir adam. Çok rahatlatıyor beni. Neyse ki o sene başka bir özel okuldan bizimkine transfer olan bir grup arkadaş da var da, ben tek "yeni çocuk" değilim. Oturuyoruz masalarımıza (sıra yok bizim okulda, her daim küme çalışması modeli oturuyoruz). Herkes kendini tanıtıyor, yaz tatilini anlatıyor filan. Ben de gevezenin önde gideni olduğum için anlatıyorum tabii ama heyecandan da bayılıyorum kendi içimde.<br />
<br />
Aradan zaman geçiyor, öğle yemeği saati geliyor. Sıra oluyoruz, bahçeyi geçip yemekhaneye gideceğiz. İşte o anda benim mide başlıyor hareketlenmeye. Öyle oluyor o sıralar, ne zaman heyecanlansam midem ağzıma geliyor. Sıradayken öğretmene "öğretmenim afedersiniz, ben şu kenarda bi kusup gelicem" diyorum ve evet, sıradan 2 saniye çıkıp, kenara kusup, sıraya geri dönüyorum. Evet, iğrenç bir detay ama çocukluk halim ya, etkilenmezsin diye düşündüm Diario'cum. Öğretmen, arkadaşlarım şok oluyor tabii. Ben gayet rahat, şen şakrak yemeğimi yiyorum ve günü bitiriyorum. Akşam da yine şen şakrak, bir sonraki günü iple çekerek yatıyorum. Ama her sabah bulanmaya başlıyor midem, karnım da ağrıyor. Annem anlıyor durumu...bu iş tamamen psikolojik. Demiyorum ki "annecim, babacım, ben okula gittiğim için çok heyecanlıyım, biraz da korkuyorum", onun yerine vücudum veriyor sinyali. Ve annem, yine bence 1978'e göre oldukça yenilikçi bir kararla, beni piyanoya başlatıyor. Evde zaten kendi piyanosu var, hemen bir öğretmen buluyoruz, haftada bir geliyor. Ve ben her sabah, ne zaman midem bulanmaya başlasa, piyanonun başına oturup 5 dakikada kendimi tedavi ediyorum... Okula alıştıktan sonra bile, lisenin bitişine kadar, evden çıkmadan önce piyanonun başına geçme rutinim sürüp gidiyor.<br />
<br />
İşte benim "heyecanlıyım, daha yolun başındayım" hikayem böyle. Bakalım bizim evdeki cücede nelerle karşılaşacağız, neler yaşayacağız. Sonuçta herkesin geçtiği bir evre bu, er ya da geç bir üst aşamaya taşınacağız. Dilerim hepimiz bir sonraki aşamada neler olacağını hesaplayıp biçmek yerine, yaşadığımız anın tadını doyasıya çıkarırız.<br />
<br />
Hepimize kolay gelsin.<br />
<br />
1anda<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4bieCIITXmsAeWA_uremCnkcTLAW6ym5jd2onn-22zkYv694tz_9ygzxlZA7jDsx9EEReTEf76dmB6-9JWegSvrt0MXtlFcbVj3XVC06aUbwyomNblTMxL3Q54AHwiHl9S-RGeO_MDOyM/s1600/benelginbekir.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4bieCIITXmsAeWA_uremCnkcTLAW6ym5jd2onn-22zkYv694tz_9ygzxlZA7jDsx9EEReTEf76dmB6-9JWegSvrt0MXtlFcbVj3XVC06aUbwyomNblTMxL3Q54AHwiHl9S-RGeO_MDOyM/s1600/benelginbekir.jpg" height="303" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Okulun 1. günü. Ben, Elgin, Bekir.</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<br />
(*) İt. "sevgili günlük". Aynı zamanda, Nanni Moretti'nin pek sevdiğim filminin adı.Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-62745395274159497752014-07-23T07:25:00.001-07:002014-07-23T07:25:26.601-07:00Hayatımdan bir hayal geçti...<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRsrzojRaYdbD_nSzCI-EtpSIabR2C0H2_LB-sdH1mwzDVVMPJUg_zKutSA9m1Lp2LcJOQLHr5R-axbSSnZiSfhlWpqh_gZ5aTCzCCh6M-e2q9KfbJYZaa5QX7EgbmCJsX_mUFtnMId9h3/s1600/blogiyicucelr.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRsrzojRaYdbD_nSzCI-EtpSIabR2C0H2_LB-sdH1mwzDVVMPJUg_zKutSA9m1Lp2LcJOQLHr5R-axbSSnZiSfhlWpqh_gZ5aTCzCCh6M-e2q9KfbJYZaa5QX7EgbmCJsX_mUFtnMId9h3/s1600/blogiyicucelr.jpg" height="320" width="234" /></a></div>
<br />
2011'in Ekim ayında "kurumsal dünya"dan ayrıldığımda aklımda üç şey vardı:<br />
- Sabahları ailemle kahvaltı yapabileceğim bir hayat;<br />
- İnsan Kaynakları alanındaki tüm bilgi ve birikimimi aktarabileceğim serbest danışmanlık, eğitmenlik gibi bir rol;<br />
- Çocukluk hayalimi gerçekleştirmek, bir kitabevi açmak.<br />
<br />
<a href="http://30dansonra.blogspot.com/" target="_blank">Zeyno</a>'yla yollarımız kesişeli 1 yıl olmuştu o sıralar ve o da üçüncü hedefi benimle paylaşıyordu. İşte böylece "çocuk kitapçısı açmak için caddedeki tüm emlakçıları gezen iki deli kadın" olarak başladı hikayemiz.<br />
<br />
Sonra bir gün bizi Gönül aradı. Gönül, bizim çok sevdiğimiz, müşterisi olduğumuz İyi Cüceler Çocuk Kitabevi'nin kurucusuydu. Dedi ki "gelin burayı size devredeyim". Bayıldık bu öneriye ve 2012'nin Şubat'ında dükkanın "iyi devler"i olduk.<br />
<br />
Bundan sonrasını yazmak benim için hem çok kolay, hem çok zor. Hayatımda ilk kez kendime ait bir işim oldu. Hayatımda ilk kez tüm kararları - tabii ortağımla birlikte - sadece ben aldım. Hayatımda ilk kez kendi çocuğum dışındaki onlarca çocuk "anneee" diye üstüme atlayıp beni öptü. Hayatımda ilk kez beni hiç tanımayan ailelerle belki de ömür boyu sürecek dostluklar kurdum. Hayatımda ilk kez sokakta yürürken, markette, tiyatroda, sinemada, restoranlarda, doktor bekleme odasında, hatta umumi tuvaletlerde "aaa...siz...cüceler?" diyen devlerle rastlaştım. Hayatımda ilk kez beni cafede gören bir cüce annesine işaret edip "anne bak, Sakar Cadı Vini!" dedi. Hayatımda ilk kez beni trafik ışıklarında durduran bir cüce "ben sana kalbimi verdim" dedi. Hayatımda ilk kez sosyal medyada binlerce takipçim oldu, bu yükün altında ezildiğimi bile hissettim. Hayatımda ilk kez politik duruşumdan tutun da sokakta çocuğumla ilişkime kadar her şeyime dikkat eder oldum.<br />
<br />
Liste devam eder durur...40 yaşıma kadar yapmadığım kadar çok şeyi hayatımda ilk kez yaptım ya, bu benim için büyük bir hayat kazanımıdır.<br />
<br />
Şimdi - biraz da hayatın akışı böyle gerektirdiği için - bayrağı en az bizim kadar iyi taşıyacağına inandığımız bir arkadaşımıza devrediyoruz hayalimizi. Benim için bu sefer de başka türlü "ilk"lerle dolu bir hayat başlıyor, hadi hayırlısı! Gönül bağım öyle güçlü ki, ve varoluş sebebine o kadar çok inanıyorum ki, ben ve oğlum İyi Cüceler'in misafiri olmaya her daim devam edeceğiz. Deniz'e tam anlamıyla devrettiğimizi diyemedim zaten, varsın o beni hala kitapçı sansın! Arada sırada okumalar, etkinlikler yaptıracağım kısmetse...kopmam zor zaten:). Bu arada esas mesleğime, İnsan Kaynkları'na daha fazla zaman ayırıyordum ya, oraya yoğunlaşmaya devam edeceğim. Ve mümkünse, sabahları kahvaltıları ailemle yapmaya da...<br />
<br />
Dedim ya, hayatımdan bir hayal geçti. Ben mutluyum. Herkese nasip olsun.<br />
<br />
1andaBirandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-64540408936357030882014-07-07T03:42:00.000-07:002014-07-07T03:42:47.963-07:00Dönüm noktalarıYılın yarısını geride bıraktık ve anladık ki bu yıl bizim aile için bir dönüm noktası.<div>
<br /></div>
<div>
Her şeyden önce, Deniz adamın ilkokula başlama yılı. Evet biliyoruz, 2009 Ocak doğumlu olmasından mütevellit, istesek bir sene daha hazırlık okuyabilirdi ama hem kendisinin hem bizim tercihimiz doğrultusunda 1. sınıfta okuması yönünde karar aldık. Okulu da eve en yakın, bildiğimiz, aileye zaten bir mezun vermiş olan (teyzesiyle aynı okuldan mezun olacak küçük bey) Irmak İlkokulu olarak belirledik. Diliyoruz hepimizin mutlu, huzurlu olacağı bir öğrenim hayatı olur..</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Okul kararını Şubat ayında verince, bu sefer yaz planını yapmaya başladık. Hepimiz istedik ki Deniz bu yaz artık kendi başına yüzsün. Onun için küçük bir araştırma sonrası Mart ayında Fenerbahçe Yüzme Okullarında derslere başladı. 2 ay süreyle devam etti. Ailede Fenerbahçe'li filan yok, hatta seneye Galatasaray'ın da yüzme okuluna gidebilir, öyle bir antifanatik durumumuz var bizim. Genelde memnunduk Fenerbahçe'den ama o bizim genişliğimizden kaynaklı da olabilir; zira 2 aylık süreçte Deniz'i havuzda görme gibi bir lüksümüz olmadı!:) Aslında ayda 1 tribünleri açıyorlarmış ama bize denk gelemedi. Tam son gün açacaklarken de şakır şukur yağmur yağdı, kulüp dersi iptal etmedi ama kimse gidemedi, ha bu arada son gün Deniz'de adenovirüs belirtileri başgösterdi filan falan derken çocuk yüzmeyi öğrendi mi öğrenmedi mi bilemedik! (Daha doğrusu kendi beyanına güvenerek öğrendiğine kanaat getirdik). </div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu arada gideceği okula (en azından fiziksel şartlar açısından) alışsın diye - hem de bizim iş güç durumlarını da gözönünde bulundurarak - hayatımızda ilk kez- yaz okulu kaydı yaptırdık ve Irmak Yaz Okulu'na başladı Deniz adam. Fakat biz bu arada bir hata yaptığımızı farkettik; Deniz 2,5 yıldır gittiği ve artık "muhtar" olarak anıldığı anaokulunda Cuma son gününü yaşayıp Pazar gösteriye çıktıktan sonra Pazartesi hoop diye yaz okuluna başlayınca tepe sersemi oldu. Biz de alışsın etsin diye biraz fazla tepki gösterdik sanırım, neyse neticede yaz okulu macerası hafif olaylı başladı. Yaz okuluna 2 hafta gittikten sonra (o iki haftanın sonlarına doğru bir de hayatında ilk kez ortakulak iltihabı vak'amız oldu!) 1 haftalık Selimiye tatili arası verdik. </div>
<div>
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilVzygnCwFPmj2TDEdOY04fBkPzEBvjAwD-L6fq5ubUBXNd41h-3Z4V5nQBQsgIQMUTwMy2DLrckFxyc_I4e-yjr4X8dpV5woMnrHI59pv_mAA8_DAvEWUDoAPHrkbGrvqu5CWy8BxsewP/s1600/fotograf.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilVzygnCwFPmj2TDEdOY04fBkPzEBvjAwD-L6fq5ubUBXNd41h-3Z4V5nQBQsgIQMUTwMy2DLrckFxyc_I4e-yjr4X8dpV5woMnrHI59pv_mAA8_DAvEWUDoAPHrkbGrvqu5CWy8BxsewP/s1600/fotograf.JPG" height="240" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Selimiye'de sabah yürüyüşünden...</td></tr>
</tbody></table>
<div>
Selimiye bizim için bir başka dönüm noktasına imza attı, zira gördük ki Deniz kendi başına atlıyor, dalıyor, çıkıyor, yüzüyor...sevindik tabii ailecek!:) Hal böyle olunca daha rahatlayacağınızı düşünüyorsunuz ama değil, çünkü bu kez de durmadan yüzmek isteyen bir çocuk var elinizde ve henüz tek başına açıklara bırakmaya güvenemediğimiz için dönüşümlü olarak biz de sürekli sudaydık:). Neyse, buna da şükür diyerek tatilimizi olabilecek en huzurlu şekilde noktaladık:). Bu arada kendinden 8 yaş büyük bir ablaya bildiğiniz aşık oldu bizimki, kendisini uçağa binmeye o ablanın da o gün döneceğini söylemesi sonucu ikna ettik (yoksa uçağı kaçırmak için elinden geleni yapıyordu!).</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bugün Pazartesi, tabii ki hepimiz haftaya biraz sendromlu başladık ama birkaç da karar aldık Mert'le. Bir kere yavaşlayacağız. Yavaşladığımızı zannediyorduk ama kendimizi dinledikçe görüyoruz ki aslında bazen nefes nefese kalıyor ve birbirimizi gereksiz geriyoruz. Yavaşlamakla belki biraz tezat gibi görünecek ama, bir de ne zamandır alınmayı bekleyen bazı kararlar var, onları ertelemeyeceğiz. Kısacası, hayatımızın odağını birkez daha gözden geçireceğiz...ve kendimizi - moda tabirle - akışa bırakacağız.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Tarihe not, kulağımıza küpe olsun:).</div>
<div>
<br /></div>
<div>
1anda</div>
Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-4418167715869426572014-05-05T05:46:00.001-07:002014-05-05T05:47:53.713-07:00Yine yeniden kampa gidiyoruz biiiiz!:)#kampagidelimmibaba girişimiyle gittiğimiz kampı ve bize hissettirdiklerini yaklaşık 3 yıl önce yazmışım...amma zaman geçmiş üzerinden! Yazıyı <a href="http://birandaanneoldu.blogspot.com.tr/2011/09/cevap-veriyorum-evet-kesin-kampa.html" target="_blank">şuradan </a>okuyabilirsiniz.<br />
<br />
Biz önümüzdeki haftasonu yine kampta olacağız! Heyecan ve hazırklıklarla birlikte Deniz her sabah uyandığında "kampa kaç gün kaldı?" diye sormaya da başladı. Hatta dün akşam itibarıyla kamp alanıyla ilgili kafasındakileri resme dökmeye karar verdi. Ama paylaşmaya iznim yok, çünkü önce sadece çizimini yapmışmış, kampta boyayacakmış ve ondan sonra paylaşabilirmişim! Ancak şu kadarını söyleyebilirim, tabii ki kamp alanında çadır var, odun var, ağaç var...ama en çok göze çarpan şey, çadırın fermuar çekme zımbırtısı! Çocuğa artık kaç bin kere "fermurarı kapalı tutmalıyız" dediysek, 2,5 yaşındayken gittiği kamptan aklında en mühim detay olarak o kalmış!<br />
<br />
Aşağıda gördüğünüz fotoğraf ise National Geographic Kids için bizim küçük adamın yaptığı yılbaşı resminin başlangıcı. Evet evet, yanlış okumadınız! "Hayalinizdeki yılbaşı kutlaması" deyince, "Orman Kampında Yılbaşı" hayal etmişti arkadaş. Resmin son hali dergide var ama şu anda bu yazıyı ofisten yazıyorum, dergi evde, vb...:))))<br />
<br />
Haydi, umarız herşey gönlümüzce olur!<br />
<br />
1anda<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXyyoDX6f2eCgCrvz8EgmNcriyqYqdQ8rsrS6H_MYRN8SVxrMqHaCgATcVBM9V7SUFArw2iap7bpPSxd33SQI3j4oA5h11ua93MMjJJvmtAXIN10BHxYiL2FuY1j60sBZRCoboABcpBTIW/s1600/kampdergiresmi.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXyyoDX6f2eCgCrvz8EgmNcriyqYqdQ8rsrS6H_MYRN8SVxrMqHaCgATcVBM9V7SUFArw2iap7bpPSxd33SQI3j4oA5h11ua93MMjJJvmtAXIN10BHxYiL2FuY1j60sBZRCoboABcpBTIW/s1600/kampdergiresmi.png" height="320" width="316" /></a></div>
<br />
<br />
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-61643791876003797132014-04-30T05:36:00.001-07:002014-05-01T22:11:55.003-07:00İlkbahar çocuğu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw3H0Wzue1JWtjl_8Jrgyfe4utG9cce85DoMhQ3rn3dJQl1YjT8GaykMQaRxzMzlS0ISlhTboJgBSaowbn7_-UBMHkbtWvGre_R5HOukPRLQGuC2oObVsm9lICdn6hpQf9iiFSqqthli8S/s1600/enerji.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw3H0Wzue1JWtjl_8Jrgyfe4utG9cce85DoMhQ3rn3dJQl1YjT8GaykMQaRxzMzlS0ISlhTboJgBSaowbn7_-UBMHkbtWvGre_R5HOukPRLQGuC2oObVsm9lICdn6hpQf9iiFSqqthli8S/s1600/enerji.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
Ben bahar çocuğuyum. Baharda doğdum diye belki de, ya da toprağın uyanışıyla da uyumlu, her bahar yeniden doğuyorum. 42 yaşı doldurup 43'e girmeye yaklaştığım şu günlerde kendimi yeniden keşfediyorum.<br />
<br />
Sabahları erkenden kalkmayı seviyorum. Ev ahalisi uyurken yeşil ve maviyle buluşmaya gidiyorum, sarı da bazen kendini gösteriyor, kendisini selamlıyorum. Dinleniyorum. Bugüne kadar dinlendiğimden çok daha fazla dinleniyorum, çünkü kendimi dinliyorum. Haftalık planlar yapıyorum, ama mutlaka boş zamanlar yaratmaya çalışıyorum o planlarda da. O boş zamanlarda istediğimi yapma hakkı veriyorum kendime. Bu, bana çok iyi geliyor. Bir takım ödünler vermem gerekse de, hayatıma böyle bir yön verdiğim için kendimi seviyorum ve kutluyorum.<br />
<br />
Anne ve eş olarak çok büyük adımlar atıyorum her an. Bazen hata yaparken buluyorum kendimi ama insanım işte, oluyor. Özür diliyorum oğlumdan, kocamdan. Bir küçücük özür çözüveriyor zor durumları - çok şükür!<br />
<br />
İşimi, daha doğrusu işlerimi, seviyorum. Kimi zaman zorlanıyorum, hayal kırıklığına uğruyorum tabii, ama hangimiz uğramıyor ki? Deriiin derin nefes alıyorum. Kafamı toplamaya çalışıyorum. Yeni hedefler koyuyor, yeni planlar yapıyorum.<br />
<br />
"Yavaşladım" ben...bunu hissediyorum. Ama iyi anlamda. Herkese tavsiye ediyorum. Çünkü biliyor musunuz ki siz hızlandığınızda hayat da hızlıca akıveriyor yanınızdan.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-9040137415115754612014-01-21T02:03:00.000-08:002014-01-21T02:03:01.202-08:00Fümet<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQAQqqWUuTIGVj56KiHsaZTJmfxeBad5D4rla1mdTU8yHs__K63HFfFGhWH2mnqx8XNJ3PE-MUR8wX7n42o_NidrTokTyJQt-5NDM-unPAb4VmgaYpS2hyq1sPj1Vh63Du5jG4VIMBt63h/s1600/f%C3%BCmet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQAQqqWUuTIGVj56KiHsaZTJmfxeBad5D4rla1mdTU8yHs__K63HFfFGhWH2mnqx8XNJ3PE-MUR8wX7n42o_NidrTokTyJQt-5NDM-unPAb4VmgaYpS2hyq1sPj1Vh63Du5jG4VIMBt63h/s1600/f%C3%BCmet.jpg" height="320" width="310" /></a></div>
<br />
<br />
Onu tandığımda ikimiz de Yapı Kredi'de çalışıyorduk. Ben 24 yaşındaydım, o 27. Koridordan Quasimodo gibi yürüyerek gelen, hiç tanımadığım ama sanki hep tanıdığım bir kız...adı; Fümet. Füsun'un Fü'sü, Ahmet'in Met'i. Bir aşk çocuğu. Aşka aşık bir çocuk. Çocuğuna aşık gencecik bir anne.<br />
<br />
Birbirimizi "üvey ikiz kardeş" ilan ettik. Onun ailesi benim de ailem oldu. Çocuğunu çocuğum gibi sevdim. Kardeşiyle kardeşim gibi dalaştım. Annesi o zamanlar henüz kaybettiğim annem oldu. Babası yoktu, o çok küçükken göçmüş gitmişti. <br />
<br />
Bazen ona çok kızdım, bazen o bana çok kızdı. Ama hep kolladık birbirimizi. Her türlü mutluluğu da, zorluğu da paylaştık. Birlikte bana 50 yıl gibi gelen 5 yoğun yıl geçirdik.<br />
<br />
Sonra o gitti. Pıt diye. Hakikaten pıt diye. Beyninde baloncuk patladı. Ben onun evinden çıkıp kendi evime giderken bana "tikatlen git" derdi. Ölüm ilanında yazabildiğim tek şey "tikatlen git" oldu. "Babasının öldüğü yaştan" bir yaş daha yaşlı gitti ama. Aman aferin!<br />
<br />
Bugün yaşasaydı 45 yaşında olacaktı. Eminim 25 gibi görünmeye devam edecekti. Eminim kızının adaşı oğlumu çok sevecekti. Başka neler olurdu bilemiyorum. Gidenlerin arkasından "şimdi yaşasa neler yapardık" diye düşünmeyi bırakalı çok oldu.<br />
<br />
Ailesi hala ailem. Oğlum onlarla resim çalışıyor artık. Kocam onların da damadı (hatta kimi zaman o o onların oğlu da ben gelinim). Annesi, kardeşi, kızı kadar güçlü kadın az bulunur. Güçleri daim olsun. <br />
<br />
Daha yazsam yazarım, ama gücüm kalmadı. Öyleyse onun meşhur imzalarından biriyle bitsin bu yazı. Ve tüm sevenlerine gitsin.<br />
<br />
Fümerim<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-18799875634401008392014-01-13T14:35:00.000-08:002014-01-13T14:35:02.466-08:005 yaş mühimdir!Kutladığımızı hatırladığım ilk doğum günümdür 5. yaş günüm.<br />
<br />
6 ay kalmaya gittiğimiz Los Angeles'taydık. Çok beğendiğim bir elbisem vardı üstümde. İlk defa o kadar çok hediye almıştım, hem de çoğu sadece 1 aydır tanıdığım - sonradan dedem olduğunu öğrendiğim - "Bob amca"dan ve onun oradaki ailesinden! (Bu konu çok uzun. Bundan kitap olur; bilahere anlatacağım). <br />
<br />
Annemle babam üstünde Külkedisi olan bir saat almıştı bana. İlk saatimdi. Çok ama çok büyüdüğümü düşünmüştüm.<br />
<br />
Hiç bilmediğim bir ülkede, yeni yeni öğrenmekte olduğum bir dilde kutlamıştık doğum günümü. Ama çok güzel hatırlıyorum kutlamaları...<br />
<br />
Demem o ki, bugünkü doğum gününü ömrü boyunca hatırlama ihtimali yüksek Deniz adamın.<br />
<br />
5 yaş mühim yaş. <br />
5 yaş bebeklikten çocukluğa geçiş yaşı. <br />
5 yaş "herşeyi bildiğini zannetme" döneminin başlangıcı. <br />
5 yaş "ben artık büyüdüm" yaşı. <br />
<br />
Bizim için ise 5 yaş, her geçen gün bizi daha da şaşırtan bir "birey"in gözlerimizin önünde kendi hayatını şekillendirmesini izlediğimiz anne babalık yolculuğumuzda yepyeni bir evre.<br />
<br />
Doğum günün kutlu olsun bebeğim! Sağlıkla, huzurla, keyifle büyü. <br />
<br />
Anneanda Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-41064749600347940312013-12-09T05:58:00.002-08:002013-12-09T05:58:58.396-08:00Hey, 2014, baksana!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcdxDniCTLv2U0vW0qtxwMMdWgv8-J5i1im8_1A8Ib75JYrY_xecTyfZNzbr55zMn35Ngsy4JnAbiPP5Ii9laEPg1Ml3721FYAOo7csGdgSNzbSs6f4D5svNo9kdHqpiWP6qq2hOFZG_no/s1600/dreamcatcher.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcdxDniCTLv2U0vW0qtxwMMdWgv8-J5i1im8_1A8Ib75JYrY_xecTyfZNzbr55zMn35Ngsy4JnAbiPP5Ii9laEPg1Ml3721FYAOo7csGdgSNzbSs6f4D5svNo9kdHqpiWP6qq2hOFZG_no/s320/dreamcatcher.jpg" width="212" /></a><br />
<span style="font-size: large;">Aylardır ihmal ettiğim bloğa şimdi yazmak geldi içimden. </span><br />
<span style="font-size: large;">Sanki yazınca, hayallerim gerçek olacakmış gibi hissettim.</span><br />
<span style="font-size: large;"></span><br />
<span style="font-size: large;">Ne mi hayal ediyorum?</span><br />
<span style="font-size: large;"></span><br />
<span style="font-size: large;">- Sevdiğim işleri yaparken enerjimi iyi kullanmak, kendime, aileme yeterince vakit ayırabilmek.</span><br />
<span style="font-size: large;">- Bana ihtiyacı olan (ailem ve arkadaşlarım dışındaki) kişilere yardımcı olabilmek. </span><br />
<span style="font-size: large;">- Deniz için huzurlu, mutlu olacağı, ömrü boyunca güzelliklerle hatırlayacağı bir ilkokul seçmek.</span><br />
<span style="font-size: large;">- Kafamda kurguladığım kitabı yazabilmek (ya, evet, var böyle bir hayalim!).</span><br />
<span style="font-size: large;"></span><br />
<span style="font-size: large;"></span><br />
<span style="font-size: large;">Olur mu, olur. Önce kafada netleştirmek lazım resmi. Bütün eğitimlerde anlatıyorum da bunu, kendim mi yapmayacağım?</span><br />
<span style="font-size: large;"></span><br />
<span style="font-size: large;">Haydi, siz de hayalinizi resmedin, bakalım neler çıkacak...</span>Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-91485828794708585552013-07-05T06:07:00.003-07:002013-07-05T06:07:33.130-07:00İlkokula 1-2Deniz şu anda tam 4,5 yaşında.<br />
<br />
Eski sisteme göre ilkokula başlamasına 2 yıl olacaktı; ancak bu yepyeni, neresinden tutsanız elinizde kalan sistem nedeniyle 1 yıl öne alındı okula başlaması. 2014-2015 Eylül'ünde, 69 aylıkken gidecek ilkokul 1'e. <br />
<br />
Başlayacak da...hangi okula???<br />
<br />
Bu yıl Mart ayına kadar Mert'le niyetimiz Deniz'i 1. sınıfta gitmesini düşündüğümüz devlet okulunun anaokuluna yazdırmaktı. Araştırmış, düşünmüş taşınmış, köklü bir okul olduğunu bildiğimiz, benim de doğma büyüme "köyüm" olan Fenerbahçe'deki Nurettin Teksan'da karar kılmıştık. Okul baştan aşağı yenilenmişti, pırıl pırıldı, sınıf mevcudu azdı, öğretmenler iyiydi, veliler arasında arkadaşlarımız vardı... Gelin görün ki Mart'tan sonra tüm plan altüst oldu! Bir kere Nurettin Teksan'ın ortaokula dönüştürüleceği haberini aldık. Kalamış-Suadiye arasındaki diğer ilkokullardan bazılarını gezdik, bazılarını da listemize ekledik, ama hiçbirini henüz tam anlamıyla tanımıyorduk. Bunun yanı sıra yine Mart ayında <a href="http://maviailedanismamerkezi.com/" target="_blank">Mavi Danışmanlık</a> tarafından düzenlenen bir "İlkokula Hazırlık" seminerine katıldık. Bu seminerde bizim için son derece vurucu olan, "okul seçiminde çocuk merkezli karar alma" yaklaşımıyla karşılaştık. Belki hep bildiğimiz, ama bir şekilde "amaan nasıl olsa herkes ilkokula gidiyor ve uyum sağlıyor" diye düşünerek biraz üstünü kapadığımız bir yaklaşımdı bu. Ama üstünde oturup düşününce, tüm bu süreci Deniz'in gözünden, duygularından, aklından bakarak değerlendirince, kararımızı bambaşka bir yöne çevirdik. Öncelikle ana sınıfını da şu anda devam etmekte olduğu İzci Anaokulu'nda tamamlamasına karar verdik. Bu yönde farklı yaklaşımlar olduğunu biliyoruz, ama Deniz'in huzuru açısından bu kararımızın arkasındayız. Sonra, devlet okulu saplantımızı biraz rafa kaldırıp, olası özel okulları araştırmaya başladık. "Olası" derken eğitime ve çocuğa yaklaşım, fiziksel koşullar, hayatın ve ülkenin gerçekleriyle uyum ve tabii maliyet gibi kriterler belirledik. Ama herşeyin ötesinde, bir de "ilk görüşte aşk"a inandık:). Ve böylece, başladık araştırmaya.<br />
<br />
Aslında araştırma safhasını tamamladık sayılır. Aşağıda, yaptığımız araştırma sonucu finale kalan okulları bulacaksınız:). Bu bloğu takip edenler bilirler, böyle herhangi bir liste yayınlamışlığım yoktur! Ama hem bana yazılı kanıt olması, hem bazı sorulara toplu cevap verebilmek, hem de fikir alışverişinde bulunabilmek adına paylaşmak istedim. <br />
<br />
Araştırma safhası bitti ama karar aşamasına henüz geçemedik:). Kararımızı vermeden önce bu yıl boyunca hem Deniz'i, hem de bu listeye aldığımız okulları takip edeceğiz. Ayrıca uzmanlara danışacağız, ve bir de iç sesimizi dinleyeceğiz. Ondan sonra, gelsin ela'lar, ala'lar, gitsin elele'ler, ali topu tut'lar!<br />
<br />
Kalın sağlıcakla,<br />
1anda<br />
<br />
<strong>DENİZ'E İLKOKUL SEÇİMİNDE ÖN KARAR LİSTESİ (ne demekse!:)) -</strong> Alfabetik Sıraya Göre<br />
<br />
<strong><span style="color: red;">Devlet Okulları:</span></strong><br />
<u>Erenköy İlkokulu:</u> Bize çok çok yakın (şu anki adresimiz buraya düşüyor). Hakkında çok farklı görüşler duyuyoruz, o yüzden aklımız biraz karışık. Kendimiz ziyaret ettik, müdürüyle görüştük, ama yine de kararsızlığımız geçmedi. Aynı bahçe içinde hem ilkokul hem ortaokul olarak faaliyet göstermeye devam edecek. Bekleyip göreceğiz:).<br />
<u></u><br />
<u>Göztepe İlkokulu (Göztepe):</u> Eski "Göztepe Pansiyonlu". Bahçesi muhteşem! Eve de yakın. Cumhuriyet tarihinin ilk ilkokullarından:). Binası yenilendi, ancak dönüşüm sonrası - tüm devlet okulları gibi - izlememiz gerekiyor.<br />
<br />
<u>Nihat Işık İlkokulu (Moda):</u> Moda'nın en iyi okullarından. Küçük, kompakt, ama başarılı bir okul. Ailede bu okula giden bir kuzenimiz var. Beğendiğimiz devlet okulları arasında eve en uzak olanı. Öğretmen, vs araştırmak, izlemek gerekiyor.<br />
<u>Zühtüpaşa İlkokulu (Kızıltoprak):</u> Dönüşümlerden sonra Nurettin Teksan'ın bazı sınıfları da buraya kaydı. Çok eski bir okul, ancak bu okulun da binası yenilendi, hatta yeni bina yapıldı. Hakkında hep iyi şeyler duyduk. Bu sene yeni haliyle izleyeceğiz.<br />
<br />
<br />
<strong><span style="color: red;">Özel Okullar:</span></strong><br />
<a href="http://www.istek.k12.tr/Icerik.aspx?okulTipAdi=ILKOGRETIM&okulID=196&blg=asy" target="_blank">İSTEK Barış İlköğretim Okulu:</a> Eve çok yakın:). Köklü bir okul, öğretmen ve yöneticileri deneyimli. İyi Cüceler nedeniyle birtakım işbirliklerimiz oluyor, izlenimimiz genellikle olumlu. Aldığımız geribildirim, çocukları akademik açıdan çok sıkmadıkları, proje yaklaşımında eğitim verdikleri, sosyal faaliyetlerinin yoğun olduğu yönünde. Fiziksel şartları biraz soru işareti (bahçesi, vs kocaman ama fazla beton mesela). Bir de maddi olarak bütçelemek isteyeceğimizin üstünde...<br />
<br />
<a href="http://yeniokul.com.tr/" target="_blank">Yeni Okul:</a> Adı üstünde, yepyeni bir okul. Reggio Emiglia yaklaşımıyla eğitim verecekler. Öğrenim hayatına bu yıl başlıyorlar. Sahibi Meşe Palamudu Anaokulu'nun da sahibi. Ağaçlar, yeşillikler içinde, fiziksel şartları ve çocuklara/eğitime yaklaşımıyla bizi can evimizden yakalayan bir okul. Bizim için 2 soru işareti bu yıl ilk kez açılacak olması ve tabii ki evimize uzaklığı (okul Esentepe'de)!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikN_-6ufoulWTNK9DGC42NKZGlUuSDbRyhIoFJLmIauWTwJwFkZ05Otp_qlUEGlBNzPAEL6IzwSw5KNV0rEyymsnv3C0PIv8H8zy91aH94Oj82g28Q423V2DgIIK4awyo-Hotk7-xA4Pnf/s1600/denizpapyon.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikN_-6ufoulWTNK9DGC42NKZGlUuSDbRyhIoFJLmIauWTwJwFkZ05Otp_qlUEGlBNzPAEL6IzwSw5KNV0rEyymsnv3C0PIv8H8zy91aH94Oj82g28Q423V2DgIIK4awyo-Hotk7-xA4Pnf/s320/denizpapyon.JPG" width="239" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com18tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-82021071468131330532013-05-02T14:01:00.000-07:002013-05-02T14:01:57.140-07:00Ben Biranda, Nasıl Bir Anneyim?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjU13cvAaQrHcl4SB3fWVV19m44wP7EPGL1XtlYaouRgqpbYqjavUHXUinG5kbmKS-m0OyXta5xcK7r1cAk_wZpCPkyGr-lkcXVle5n_rekq8k24yZ5NUx-cSlfapYov8Jye5TQemfmTpeI/s1600/annedeniz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="270" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjU13cvAaQrHcl4SB3fWVV19m44wP7EPGL1XtlYaouRgqpbYqjavUHXUinG5kbmKS-m0OyXta5xcK7r1cAk_wZpCPkyGr-lkcXVle5n_rekq8k24yZ5NUx-cSlfapYov8Jye5TQemfmTpeI/s320/annedeniz.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Geçen gece yatarken Deniz'e sordum bu soruyu. "Komik bir annesin, sevgi dolu bir annesin, bazen coşuyorsun" diye cevapladı. O "bazen coşuyorsun" kısmını çok deşmedim, sanırım hem iyi hem kötü bir anlam taşıyordu!<br />
<br />
Bir kere kesinlikle anneme benzeyen bir anneyim. İstemesem de. Dibine kadar eleştirsem de. Sinir olsam da. Tabii için için gurur duyduğum yanlar da çokça var ama, daha çok sinir olduğum yönler geliyor aklıma nedense:). Annemin en çok bana "hadi" demesine takılırdım. Ben "hadi" dememeye çalışıyorum, ama bu sefer de kendimi 5656534 defa "Denizciim, bak bekliyorum ben seni anneciim" derken buluyorum. O an kendi ağzımın ortasına bir yumruk indirmek istiyorum! Neyse Deniz ağzımın payını veriyor çoğu kez. "Anne sen beni sağır filan mı sandın? Geliyorum dediysem işimi bitirip geliyorum". İşte o kadar. Susup oturuyorum aşağı.<br />
<br />
Gelelim oğluşumun tanımına. Komik bir anne olduğumu söylemesine sevindim. Birlikte eğleniyoruz, burası bir gerçek. Hem de eeen aptal halimizle. Demek bunu o da takdir etmiş:). Sevgi doluluğumun bazen bizden taştığı da bir gerçek. Çocuğu mıncırmadan duramıyorum! Bir de kıyamıyorum arkadaş, dudak büzmesine kıyamıyorum! Hemen yelkenleri suya indiriveriyorum. Bu açıdan eğitmeye çalışıyorum kendimi. Ödün vermemeye çalışıyorum filan. Ama daha çok yolum var, farkındayım.<br />
"Bazen coşma" ise biraz arada ses yükseltmeyle, biraz da tam tersi onunla birlikte sapıtma potansiyelimle alakalı sanıyorum. Sesimi şu aralar olabildiğince alçak tutmaya çalışıyorum. Nefes egzersizleri işe yarıyor, tavsiye ederim:).<br />
<br />
Başka başkaaa...aslında rahat bir anneyim, ya da en azından şu geçen kışın öksürüklü 2 ayına kadar daha rahattım. O iki aydan sonra hastalık konusunda biraz takıntılı oldum, kabul ediyorum. Ama en azından bunun farkındayım, değil mi? Ben farkına varmasam da bu sefer Mert getiriyor beni kendime:). <br />
<br />
Aa, bir de akademik disiplin olayı var. Ben öyle gördüm, napalım, okulla ilgili her bir konu pek bir mühim benim dünyamda! Okuldan etkinlik için atık malzeme mi istendi, evin en önemli konusu oluveriyor! Vallahi hırslı filan değilimdir, beni bilen çok iyi bilir, ama eksik kalmamak hissi midir, yoksa daha derin nedenleri mi vardır bilmem, bu özelliğimi anneliğime de pek bir yansıtıyorum.<br />
<br />
Son 1-2 yılda, özellikle Deniz okula başladıktan sonra kendimi çok eğittiğim bir konu ise müdahelecilik - daha doğrusu müdaheleci olmama yönünde. Özellikle tüm duyguları yaşaması için olabildiğince rahat bırakmaya çalışıyorum onu. Ama bazen "kıyamama" özelliğim giriyor devreye işte (bkz. 3 paragraf öncesi). Neyse, öğreniyorum işte.<br />
<br />
An itibarıyla 41 yaşımı bitiriyorum. Ama aynı zamanda 4,3 yaşındayım ben. Ee, ne demişler, her bebek doğduğunda bir anne doğar aynı zamanda...<br />
<br />
Bir de çok ağlak bir anneyim ben, bilmem söylememe gerek var mı...<br />
<br />
Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com475tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-69457964787859849692013-01-13T13:28:00.000-08:002013-01-13T13:28:19.072-08:00İyi ki doğdun, badem şekerim!"Badem şekeri"m,<br />
nonna'nın bana taktığı isimlerden biriydi bu; sana doğduğun gün yakıştırdım. Tatlı, sürprizli, çıtır çıtır yemelik...işte tam da seni anlatıyordu!<br />
<br />
Bana sürekli doğum hikayeni anlattırıyorsun bu aralar. Seni kucağıma aldığım ana geldiğimde, gözlerin doluyor. Baban gibi, duyguların hemen gözlerinde...bunu çok seviyorum. Hep böyle olmanı diliyorum.<br />
<br />
Sana bakınca ailemizdeki herkesten bir parça görüyorum...ama sen, Deniz olarak beni öyle şaşırtıyor, öyle büyülüyorsun ki! 4 yaşındasın ve sanki geçen seneye göre 1 değil, 10 yaş büyüdün! Seninle olduğun her an sende, bende, bizde pek çok şeyi keşfediyorum, hayatı öğreniyorum. Her annenin hissettiği gibi, ben seni büyütmüyorum, sen beni büyütüyorsun adeta. <br />
<br />
Her anımıza şükrediyorum. Sürekli iyilikler diliyorum. Doğumgünün için ne kadar heyecanlı olduğunu biliyorum, herşeyin istediğin gibi olması için elimizden geleni yapacağız bıdığım.<br />
<br />
İyi ki anne olmuşum!<br />
1anda<br />
<br />
<br />
<br />
Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-49319840905452931312012-09-20T00:28:00.000-07:002012-09-20T00:28:00.950-07:00Bir Konsere Aşık OlmakOlur mu öyle şey demeyin...oluyormuş.Biz, Mert ve ben, dün akşam bir konsere aşık olduk. Büyülendik. Yerimize çakıldık kaldık.<br />
<br />
Hayatımın farklı dönemlerinde farklı şiddetlerde dinledim L. Cohen'i. 90'larda romantik zannedip kendimi ve onu, 2000'lerin başında ise daha bir anlamaya, derinlere inmeye çalışarak. Bütün şarkılarını ezbere bilirdim, en kıyıda köşede kalmış melodileri, sözleri, kendi yazdığı kitapları, konser kayıtlarını bulup çıkartırdım. Politik duruşuyla filan çok ilgilenmiyordum, önemli olan ozanlığı ve müzik adamlığıydı. Ama sonra bitti. Yıllarca, tesadüfen dinlemediğim sürece, aklıma bile gelmedi. Cd'leri dolapta tozlandı durdu. Youtube'da bir kere olsun onun şarkılarını aramadım. Hiç onun şarkılarını mırıldanmadım. Dün akşama kadar...<br />
<br />
Dünkü Leonard Cohen İstanbul konserine gitme fikri kuzenlerden çıkmıştı. Bu teklifle geldiklerinde tatildeydik, deniz-kum-güneş psikolojisiyle, bir de konserin bizim yakada (Anadolu yakası) düzenleneceğine güvenle, "haydi o zaman" demiştik. Geçen haftaya kadar unutmuştuk bile konsere gideceğimizi. Hatta Pazartesi-Salı Ankara'da olduğumdan ve de Deniz'le çok özleştiğimizden, acaba gitmesek mi diye bile düşünmüştüm. Neyse ki o düşüncemde çok ısrarcı olmamışım:). <br />
<br />
Dün Deniz adama akşam olmayacağımızı söylediğimizde bozuldu tabii. "Niye ben de gelemiyorum?" diye epey bir tantana yaptı. Çocuk haklı, doğduğundan beri çanta gibi her yere taşıyoruz kendisini! Hatta akşam çıkarken ayakkabılarını giyip, "eveet, işte hazırım, gidebiliriz!" bile dedi! Bir taraftan kendisini Külkedisi misali evde bırakacak olmanın vicdan azabı, bir taraftan kırk yılın bir başı karı koca yapacağımız bir etkinlik düşüncesi yaratıcılığımızı had safhada tetikledi ve "sadece annebabalarla toplantı yapacak" olan "Mr. Leonard"la fiktif bir telefon konuşması yaptık (evet, İngilizce olarak "ok Mr. Leonard, oh yeah, we'll be there in a minute...can we also have our kid with us? Oh, no, sure, you've already told us" tarzı, son derece gerçekçi bir konuşmaydı!!!). Neyse, sonunda Mr. Leonard'ın hatrına bizim adamcık el salladı arkamızdan, biz de koştura koştura konser alanının yolunu tuttuk.<br />
<br />
Konser oldukça erken saatte, 20:30'daydı. Dedik, bu saatte hayatta başlamaz. 20:40'ta "konser 10 dk'ya başlayacaktır" anonsu yapıldı, öyle de oldu. Ve biz bambaşka bir atmosferde bulduk kendimizi. Sahne düzeniyle, ses düzeniyle, tüm enstrumanların virtüözleriyle, muhteşem vokalleriyle ve tabii ki muhteşem bir enerji yayan L.Cohen'iyle, bu dünyanın dışından gibiydi, sihirli gibiydi konser. Cohen aslında seyirciyle direkt çok az ilişki kurdu ama, şarkılarıyla kurduğu ilişki öyle kuvvetliydi ki, seyirci de büyülendi. 30 şarkı civarı söyledi, ve ben, kendimi o şarkıların hemen hepsini onlarla birlikte söylerken buldum! Unutmamışım, içime işlemiş bütün o sözler demek ki... Saat 12'ye doğru konserin "resmi süresi" son buldu. Gerçek hayata dönen bizler taksi bulmak ve oğluşa kavuşmak için bu resmi sürenin sonunda kalktık ama, sonrasında 5 şarkı daha söylenmiş. Eminim o kısmı da muhteşem ve büyüleyici olmuş, o salondaki herkesi kıskıvrak yakalamıştır.<br />
<br />
Bugün bilgisayarın başına oturduğumda ilk yaptığım youtube'dan Take This Waltz dinlemek oldu. Konserin resmi bitiş şarkısıydı...beni aldı bambaşka yerlere götürdü. Siz de güne büyülenerek merhaba demek isterseniz, buyrun buraya <a href="http://www.youtube.com/watch?v=JQm1OmLMNno&noredirect=1" target="_blank">tıklayın</a>. Tabii bu arada F. Garcia Lorca'ya da saygılarınızı sunmayı unutmayın...<br />
<br />
<br />
Sincerely,<br />
B. CobanBirandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-11629011679962677722012-08-27T05:07:00.002-07:002012-08-27T05:07:48.976-07:00KolajKolajlar enteresandır.<br />
<br />
Birbiriyle ilgisiz gibi görünen parçaların birleşmesiyle anlamlı bir sonuç elde edersiniz. Bu arada iç dünyanıza ait de pekçok ayrıntı keşfedersiniz.<br />
<br />
Bir de kolajlar enerji ister. Öyle her elinize geçirdiğiniz parçayla "estetik" bir bütün elde edemeyebilirsiniz. O yüzden her aşamada özenli bir planlama, ileriye bakıp geriye dönme gerektirir. Emek ister:).<br />
<br />
Tıpkı bu yılki Ağustos ayı tatilimiz gibi...<br />
<br />
<a href="http://kampagidelimmibaba.com/" target="_blank">Kampa Gidelim mi Baba</a>'nın <a href="http://dedetepe.org/" target="_blank">Dedetepe</a> Ekolojik Çocuk Kampı organizasyonuna katılma kararı aldığımızda henüz İstanbul'da kar vardı:). <a href="http://denizhaninseyirdefteri.blogspot.com/" target="_blank">Özge</a> 'yle "olur mu? olur!" diyerek hemen rezervasyon yaptırmıştık...hatta galiba bu konuda ilklerdendik:). Dedetepe'nin Kaz Dağları'nda, yani Ören evine yakın olması bizim aile kararımıza olumlu etken olmuş, başına sonuna bir yerlere bir de Ören tatili ekleriz diye düşünmüştük. Sonrasında aile içinde tam da kampın son günlerine denk gelen bir düğün gerçekleşeceği haberi biraz planları bozsa da, bayramdan önce 2 gün Ören'de geçirip bayramın 1.günü kısacık bir sürede kampa geçeriz diye düşünmüş, moralimizi bozmamıştık.<br />
<br />
Ören'e gideceğimiz Cuma'nın 3 gün öncesinde Deniz nezle oldu. Aslında basit bir nezleydi, ama işte geniz akıntısı öksürüğe çevirince siniri bozuluyor insanın...hele ki babaanne-dedenin bu konudaki hassasiyetini bilince! Yine de bozmadık moralleri, Ören'e gideceğimiz gün hakikaten çok enerjik ve iyiydi bizim adam, içimizi rahatlattık. Ören'e gelince de çok takmadık, deniz suyu iyi geldi hatta öksürüğe. Tatilin - kısa da olsa - ilk kısmına şen şakrak başladık. Deniz oradaki "yazlık arkadaşlarıyla" buluştu, güldü, oynadı, doya doya denize girdi. Herşey yolunda gidiyor derken, tam kampa geçeceğimiz bayram sabahının öncesindeki gece küçük adam ateşlendi. Bir halsizlik, mızmızlık...sabah da kulak ağrısıyla uyanınca çanlar bizim için çalmaya başladı! Bereket, kulak ağrısı uzun sürmedi, ateş de düştü ve bizimkinin keyfi yerine geldi. Biz de kampa doğru yola çıktık. Tabii arkamızda bir grup endişeli aile büyüğü bırakarak!<br />
<br />
Belen'lerle birlikte kamp için 5 gece planlamıştık. Hem bol bol doğayla içiçe oluruz, hem de çocuklar gönüllerince eğlenirler, birbirinden farklı aktivitelere katılırlar diye düşünmüştük. Kampla ilgili bir konfor beklentimiz yoktu; hatta çok iyi hazırlanmıştık - ya da öyle sanıyorduk. Neticede her anını - neyse ki gülerek ya da gülümseyerek- hatırlayacağımız 3 gün geçirdik. 3. günün sonunda kamptan ayrılıp deniz kenarına geçme kararı aldık. Bu kararda, bizim oğlanların uyku saatiyle aktivite saatlerinin çakışması, bizim çok da alışık olmadığımız yemek düzeni (yemeklerin içeriği çok iyiydi, benim kastettiğim yemek saatleri), Deniz'in öksürüğünü tetikleyen tozlu ortam (kıyıya indiğimiz gibi geçti öksürük), ve en çok da suya duyulan özlem etkili oldu. Yine de çok farklı bir deneyimdi. Hem biz, hem çocuklarımız defalarca kendimizi aştık. Bazen de aşamadık, sınırlarımızı keşfettik. Neticede bizce en uygun anda, kimseyi kırmadan, üzmeden Altınoluk'a indik. Hiç hesapta yokken <a href="http://30dansonra.blogpsot.com/" target="_blank">Zeynep</a> 'in önerisiyle Mare Monte isimli çok şirin bir otelciğe yerleştik. Asmaların altında yedik yemeklerimizi, oğlanlar denizin ve kumun tadını çıkarttılar. Aa, bu arada bir de Deniz adamın mide hassasiyeti problemini yaşadık...çok şükür onu da atlattık. Kısacası bol bol sınav vererek 1 haftayı devirdik.<br />
<br />
Aşağıdaki kolaj - en çok orada zaman geçirdiğimizden - ağırlıklı Dedetepe fotoğraflarından oluşuyor. Tatilin tamamını anlatan bir albümü facebook sayfamda paylaşıyorum. Yaşadığımız, ya da yaşamadığımız, herşey ruhumuza kazındı. Biz artık ne istediğimizi daha iyi bilen insanlarız. Çocuklarımız ise harika deneyimler kazandılar.<br />
<br />
Bu yazının en büyük teşekkürü <a href="http://mertcoban.com/" target="_blank">Mert</a>'le Ali'ye. Nasıl bulunmaz babalar olduklarını defalarca kanıtladılar bize. Özge'yle ise hep uyum içinde, birbirimizi bir kere bile kırmadan, üzmeden bir tatil geçirdik; koskoca bir maşşallah, böyle bir arkadaş herkese nasip olsun. Deniz ile Denizhan ise bizim deyimimizle ne kadar "iyi kalpli" çocuklar olduklarını defalarca kanıtladılar bize. Kardeş gibi arada birbirlerini yeseler de, biri öksürüp aksırsa, öbürü yüksek merdivenlerden düşüp suratını yarsa bile, son derece uyumlu bir şekilde bu tatili tamamladılar.<br />
<br />
Darısı yeni tatillerin, yeni kolajların başına...<br />
<br />
1anda<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQX558o2ZMiU6denv0An8c1NDYM9yfOpLDH0AcP7bIfH4wX8cjsaBBZ8_hd6XtUgZW9ZW5CGzyDhL-AhThm4QbwDFzLPV1MyC9N9z82KsUC7IG4wfgagyhF-uIMI9K5pWR6s5Rk20wem15/s1600/birandatatil.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQX558o2ZMiU6denv0An8c1NDYM9yfOpLDH0AcP7bIfH4wX8cjsaBBZ8_hd6XtUgZW9ZW5CGzyDhL-AhThm4QbwDFzLPV1MyC9N9z82KsUC7IG4wfgagyhF-uIMI9K5pWR6s5Rk20wem15/s640/birandatatil.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-7852907807429340402012-08-07T09:23:00.000-07:002012-08-07T09:23:43.146-07:00Ben 18 yaşıma kadar "tek kardeş"tim!Sonra Serra doğdu.<br />
Bundan tamı tamına 22 yıl önce.<br />
<br />
O doğduğunda ben arkadaşlarımla Fransa'yı arşınlıyordum ayıptır söylemesi. O yüzden doğumuna yetişemedim.<br />
Ama sonrasında telafi ettim sanırsam. Umarım yani. Ona sormak lazım. Bir de babamla Nero'ya.<br />
<br />
Deniz doğduğunda, doktoru daha önce hiç bebek bakıp bakmadığımı sormuştu bana. Benden 18 yaş küçük kardeşim olduğunu öğrenince, "hah iyi o zaman, bu ikinci çocuk gibi sizin için" demişti. Aynen öyle oldu-oluyor. Bir de tarih tekerrürden ibaret; Deniz'le Serra'nın arası da 18-19 yaş!:) O cephede de hem bir teyze aşkı, hem bir arkadaşlık durumu var.<br />
<br />
18 yaşında abla olunca bir nev'i anne oluyorsunuz. Hele aile de buna imkan tanıyorsa, tadından yenmiyor. Hem sorumluluk alıyorsunuz, hem birlikte büyüyorsunuz. Abla-kardeş kavgası yapıyorsunuz (evet, hala! Ben 40, o 22'yken bile hala!). Onu sürekli mıncırmak istiyorsunuz. Hala yanaklarını sıka sıka, ısıra ısıra severim kendisini. Hala çığlık çığlığa bağırır. Benim için o hala 5 yaşında. <br />
<br />
Kızkardeş sahibi olmak büyük sorumluluk. Hele ki benimki gibi herşeyini anlatan, paylaşan, soran bir kardeşiniz varsa. Ama bir gün geliyor, o da sizi anlıyor. O da sizin dert ortağınız oluyor. Haha, hatta şu anda benim ayrıldığım şirkette, ayrıldığım departmanda, eskiden benim ekibim olan ekiple staj yapıyor! İşte o zaman, her anınıza şükrediyorsunuz. "Bahtı açık olsun" diyorsunuz...bahtı açık olsun diye elinizden geleni yapıyorsunuz...<br />
<br />
İyi ki doğmuşsun Pıfı!:)))<br />
<br />
1anda <br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZXZE4spUBdVebOC8y58oDJEXG8XRTCKgMYOzfASr-XJtchE-DIUWG4PKpHjRr8uLp-Qzw9ifeOw2SN9D-d3CRngkhJAo1ByKyuiQdKgAHZpobjwiMfSiiOMUB-Zx1YqI1po3zZ_-tU02U/s1600/birandaserradeniz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZXZE4spUBdVebOC8y58oDJEXG8XRTCKgMYOzfASr-XJtchE-DIUWG4PKpHjRr8uLp-Qzw9ifeOw2SN9D-d3CRngkhJAo1ByKyuiQdKgAHZpobjwiMfSiiOMUB-Zx1YqI1po3zZ_-tU02U/s320/birandaserradeniz.jpg" width="320" /></a></div>
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-60443927634727494092012-07-01T06:34:00.001-07:002012-07-01T06:34:12.174-07:00Sizden baska birisi cocugunuza kizarsa...Ne yaparsiniz?<br />
<br />
Ben genellikle mantıklı bir sebebi varsa ve tarzında da bir anormallik yoksa bırakırım uyarsın...Deniz'in tepkisine de bakarım tabii. Doğrusu her türlü çıldırıklığına rağmen bizim cüce çok da başkasından zılgıt yemeyi hak edecek hareketler yapmaz - en azından dışarda!:)<br />
<br />
Fakat geçen gün gerçekleşen bir olay gerçekten sinirlerimi hoplattı, veremediğim tepki içimde patladı, Deniz'in verdiği tepki ise beni bir nebze olsun rahatlattı...<br />
<br />
Bizi izleyenler bilir, Caddebostan'daki Il Padrino en sevdigimiz mekanlardan birisidir. Mert ile ben lise çağlarımızdan beri müdavimiyizdir, Deniz adam ise bebekliğinden beri ayda en az 2 kez Il Padrino köftesi ya da pizza'sı yer:). Mekanın garsonları Deniz'i son derece iyi tanırlar, yakınlık gösterirler, gerekirse ağır abi olurlar ve biz kendimizi çook rahat hissederiz.<br />
<br />
Geçen Perşembe babamlarla birlikte Il Padrino'ya gittiğimizde hem rüzgar olduğundan, hem de dışarda çok fazla boş masa kalmadığından içerdeki masalardan birine oturduk. Yemeklerimizi güzel güzel yedikten sonra Deniz, teyzesi ve ben, her zaman yaptığımız gibi bahçeye çıktık. Yine her zamanki alışkanlığı kapsamında Deniz bahçeyi çevreleyen tuğla set üzerinde yürümeye başladı...hem de artık dengesini daha iyi sağladığından tek başına! Kendini bu şekilde test etmeyi sevmeyen çocuk tanımıyorum, son derece normal bir çocuk davranışıdır bence, ve Deniz bu işi kimseleri de rahatsız etmeden güzel güzel yürütüyordu.<br />
<br />
İşte tam o sırada, gerçekten bugüne kadar gördüğüm en "rahatsız" insanlardan biriyle müşerref olduk. Kendisi eşiyle yemeğe gelmişti, bahçenin köşe masalarından birisinde oturuyordu ve Deniz kendisine yaklaştığı an "çocuğum dur!" dedi. Deniz de "yok ben güzel güzel yürüyorum, çok dikkat ediyorum" diye kendisine son derece mantıklı bir cevap verdi. Ben adamın yüzünde minik bir tebessüm, ya da esprili bir söz beklerken, adamdan şöyle bir tepki geldi: "Git, git!" Bildiğiniz kovdu yani Deniz'i. Biz Serra'yla kitlendik kaldık. Deniz indi, "tamam gidiyorum" dedi ve içeriye yürüdü. Baktım ağlayacak mı filan diye, yok. "Amca istemedi orada yürümemi...allah allah" dedi bir de içeri girerken. O sırada bizimkiler de kalkıyorlardı, hep birlikte dışarı çıktık. Babam - adeti olduğu üzere - Deniz'e "haydi gel, cambazlık yapalım!" dedi neşeyle. Deniz "yok, o amca kızıyor" deyip babamı vazgeçirdi. Hepimiz olayın şaşkınlığı ve şokuyla oradan uzaklaşırken, Mert'le babam bu adamın kim olduğunu farkettiler! Kendisi ülkemizin - en kibar deyimiyle - en "pislik" köşe yazarlarından birisi. Eşi de gazeteci (sanırım kendisi kadar pislik değil, ya da etkisiz eleman). Kim olduklarını buraya yazmıyorum, özelden soran olursa memnuniyetle söylerim. Tam giderken eşiyle bir diyaloglarına da şahit oldum, anladım ki adam gerçekten hasta. Sanırım kitlenmemin sebebi de o.<br />
<br />
Şimdiiii, böyle bir olay karşısında ne yapmalıydım acaba? Mert'le babama kalsa, adama girişirlerdi! Konu uzasaydı, muhtemelen ben de girişirdim. Açıkçası beni Deniz'in tepkisi (ya da tepkisizliği) frenledi. Ama içimde de ciddi bir ukte kaldı. Azıcık rahatlayayım diye buraya yazdım. Bir de merak ettim, çocuğuma hakaret eden adama saldırırsam ceza yer miyim???<br />
<br />
Öperim,<br />
1andaBirandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-45897255542989067682012-06-26T07:23:00.000-07:002012-06-26T07:24:28.442-07:00Sürpriz!Sürprizler sevilir değil mi? İyi sürprizler, sevdiğimiz birinin yaptığı, bizi mutlu etmeye yönelik sürprizler. Özellikle çocuklar bayılır, değil mi sürprizlere? Siz öyle sanın...Her zaman değil(miş), bugün kafama çivi gibi çakıldı!<br />
<br />
Efenim Deniz'in çok pek çok, en çok sevdiği bir Duru kuzeni var. Kendisinden 1 yaş küçük, dünya tatlısı, gamzeli bir bıdık. Aslında kuzen kızı, ama bizim ailede herkes kuzen işte:). Deniz'le Duru bir araya geldiklerinde çok güzel oynarlar, eğlenirler, kikirderler, tatlı tatlı anlaşır giderler. Biz de pek bir mutlu oluruz Ayşegül'cüğümle.<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiISeVAc8PsGUUzMcOB2MPQqs9jWsTOdS4STwjiBjhL7NHXMXk71FPdUqktNqoMY2BEzTB1zxM_Huaq5HzCzZYRNjpilME6el8Irasa2k3wODB4xLZLaEYs_LaUQ8fMsySHWzhyphenhyphensqFpiKl/s1600/denizduru.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiISeVAc8PsGUUzMcOB2MPQqs9jWsTOdS4STwjiBjhL7NHXMXk71FPdUqktNqoMY2BEzTB1zxM_Huaq5HzCzZYRNjpilME6el8Irasa2k3wODB4xLZLaEYs_LaUQ8fMsySHWzhyphenhyphensqFpiKl/s320/denizduru.JPG" width="320" /></a><br />
<br />
Selimiye tatilinden dönerken 3 küçükhanıma hediyeler getirmek istedi Deniz. Biri Maya'sına, biri okuldaki kankası Beren'e, biri de Duru'cuğa. Hepsine özenle ahşap-seramik karışımı kitap ayraçları seçti, onların sevecekleri figürleri bulmaya çalıştı filan...pek beyefendiydi:).<br />
<br />
Neyse, ben de dedim ki bu sabah ona bir sürpriz yapayım. Okuldan almaya ben gidecektim, haydi dedim Ayşegül'leri de alayım yanıma, birlikte gidelim. Bizimki Duru'yu görünce sevinsin. Okulunu gezdirsin. Çoşsunlar koşsunlar okulda. İşte sürpriz olacak ya, söylemedim Deniz'e...bir de olur da gelemezlerse üzülmesin diye düşündüm. Halbuki her zaman gece yatarken bir sonraki günün programını konuşuruz; biliyorsunuz, plana programa hakim olunca rahat eder bizimki.<br />
<br />
Sabah Ayşegül-Halkın-Duru üçlüsü <a href="http://www.iyicuceler.com/" target="_blank">İyi Cüceler</a>'deki Salı okumasına geldiler. Sonra biraz dükkanda vakit geçirdikten sonra, onların arabayla Deniz'i okuldan almaya gittik. Giderken "bu şimdi arıza çıkartmasın bizim arabayla gitmedim diye" düşünmedim değil; ama Duru'yu görünce sevinir nasılsa diye çok da aldırmadım. Salak ben!<br />
<br />
Okulun önüne parkettiğimizde Deniz Çiğdem öğretmeniyle bahçede sohbet ediyordu. Önce bizi görmedi...arabayı gördü. Sonra Ayşegül-Halkın-Duru'yu, en son da beni gördü. İşte o anda surat burulmaya başladı. Ben dedim "eyvah, geliyor." Netekim beni gördüğü an başladı ağlamaya! "Hani sen kendi arabanla almaya gelecektin beni?? Onlar niye geldi?? Sen git, kendi arabanı al gel, onunla gidelim!". Bu arada da salıncakta oturuyor, kalkmıyor! Ben tabii okulun bahçesinde bu aptal duruma düştüğüme mi yanayım, büyük heves Deniz'i almaya gelen Duru'cuğun bozulmasına mı, zaten uykusu olan oğlumu mutsuz etmiş olmanın gafletine mi...bilemeden öylece durdum. Neyse bir süre sonra bitti ağlaması. Çiğdem öğretmeni çok güzel idare etti durumu, çok güzel sakinleştirdi Deniz'i. Bizimki tuttu Duru'yu elinden, okulunu gezdirmeye karar verdi bunun üzerine. Neyse oyun odasını filan gösterdikten sonra tekrar bahçeye çıktılar, Deniz yine bir yerini mi çarptı ne yaptıysa bir vızıldadı, sonra sakinleşti. Sonra bana "seninle şöyle kenara gidip konuşalım" buyurdu. Gittik konuştuk. Bindi arabaya, arabada hediyesini de verdi Duru'ya. Ama sonra bir söylenme bir söylenme, yok araba sıcakmış, yok bıdıbıdı. Duru'cuk ne olduğunu şaşırdı. Ben sinir harbi geçirmekle sükunetimi korumak arasında kitlendim. Ayşegül ve Halkın sağolsunlar sakinler. Eve vardık anaoğul. Bu sefer de evde "sen beni uyut"la karşılaştım - neyse buna hazırdım ve "hayır" diyecek mecalim yoktu! Yatmadan önce Ayşegül'ü aradı, özür diledi. Tam yatacakken Kapla'lardan yaptığı çöp arıtma tesisinin 2 parçasını yanlışlıkla devirdim diye bir sürü laf yedim. Sonra 30 saniyede uyudu. Geride sinir harbi geçirmemek için kendisine nur topu gibi bir başağrısı edinmiş ben kaldım.<br />
<br />
Şimdi bu çocuk aslında gayet iyi kalpli ve uyumlu bir arkadaş. Ancak 3,5 yaş gerçekten bir tür ergenlik olarak geçiyor bizim evde, bunu kafamıza soksak iyi ederiz:). Sonuçta büyüyor, büyüdüğünü pek çok başka gelişmeyle de gösteriyor, bu da büyümenin bir parçası ve doğal karşılayıp sıkı durmak lazım. Sadece biz olunca dert değil de, sevdiğimiz başka insanlar bu duruma maruz kalınca üzülüyorum işte!<br />
<br />
Ayşegül, Halkın, Duru, verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı tekrar özür dileriz! Unutuldu gitti, biliyorum, ama ben taktım işte:).<br />
<br />
Çiğdem öğretmen, Deniz'e okulu sevdiren sevgili öğretmeni, size de çok çok teşekkürler sabrınız, anlayışınız ve sükunetiniz için.<br />
<br />
Ve Deniz adam, büyüdüğünde bu yazıları okuyacaksın ya, bil ki anne sadece rahatlamak için yazıyor! Yoksa sen kendi serüvenini öyle güzel yaşıyorsun ki, hiçbirimize düşmez ona müdahele etmek...<br />
<br />
1andaBirandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-43302257291308787032012-06-23T06:17:00.000-07:002012-06-23T06:17:18.278-07:00Sağım solum önüm arkam Deniz!Bizim Deniz;<br />
Mavi Deniz;<br />
"Şapşap" Deniz;<br />
Deniz kabukları;<br />
Deniz kokusu;<br />
<br />
ve hatta anne baba olarak okuduğumuz, Mare Nostrum'la ilgili kitap... <br />
<br />
Bu bloğu okuyan herkes biliyor artık, bizim tatillerin vazgeçilmezlerinden birisi Selimiye, ve Selimiye'de <a href="http://www.mavidenizselimiye.com/" target="_blank">Mavi Deniz</a>. Her yıl Haziran ortasını iple çekiyor, Mart'tan yaptırıyoruz rezervasyonu. Bu yıl da öyle oldu. Çok sevdiğimiz bir aileyle birlikte gidecektik ama son dakikada değişti program, biz çekirdek aile olarak düştük yollara. Bu sefer daha az yükle, bir de daha olgunlaşmış, daha değişmiş bir kimlikle.<br />
<br />
Çok fotoğrafımız var, ama hangisini koysam Deniz'in mutluluğunu tariflemeye yetmez (yine de bugün-yarın facebook'a eklerim resimleri). Hal böyle olunca, tatilden dönüş stresini de 3,5 yaş itibarıyla tatmış oldu bizim bıdıkadam.<br />
<br />
Bu yıla kadar kolluğu reddediyorduk biz annebaba olarak; ama arkadaşı Umut'un kollukla ne kadar özgür dolandığını görünce illa ki talep etti bizimki - biz de yenik düştük. Meğer bu anı beklermiş! Yaptığı oyunlar, atlamalar, sırtüstü yüzmeler, sırtüstü denizde uyumalar...görmeye değerdi:).<br />
<br />
7 gün kaldık Selimiye'de. İlk 3 gün arkadaşlarımız da vardı, ayrıca çocuk doluydu Mavi Deniz. Sabahları kahvaltı sonrası upuzun deniz sefasını takiben, öğle yemeğine kadar kitap okudular, taş boyadılar, yaprak boyadılar, Castle Logix oynadılar, Etch-a-Sketch'i keşfettiler, çok eğlendiler! Sonraki günlerde arkadaşlar birer birer gidince bizim adamı aldı bir hüzün...neyse ki Mavi Deniz'in dünya tatlısı abi ve ablaları Deniz'i hiç boş bırakmadılar! Ayrıca öyle bir deniz var ki, içinde neredeyse saatlerce kalabiliyorsunuz; o yüzden de son 4 günde zamanımızın (öğlen uykuları dışında geçen zamanın desek daha doğru!) çoğunu "denizin içinde" geçirdik. <br />
<br />
Geçen yıllardan farklı olarak bu yıl Deniz adam puset kullanmıyor, o nedenle köye inişler yürüyüşle ya da baba sırtında gerçekleşti. Ayrıca puset olmayınca bizimle birlikte gece yarılarına kadar uyanık durdu. Ama tabii gün içinde o kadar enerji harcıyordu ki, öğle ve gece uykuları hiç problem olmadı. Tek bir sabah erken uyandı ve sabah kahvaltısına kadar çok vakit geçtiği için açlık başına vurdu ve sapıttı...Tüm Mavi Deniz halkı kendisini sakinleştirmeye çalıştı, sonunda ikna olup mis gibi tereyağlı ballı ekmeği mideye indirince kendine geldi!<i> (Bu 3,5 yaş sinir krizlerinin yarım saat sürüp 1 dakika içinde yok oluşuna da ayrıca hastayım, o ayrı mesele!!!)</i><br />
<br />
Mavi Deniz'de rahat etme sebeplerimizin başında tüm tatili 200 m2 içinde geçirebiliyor olmak geliyor:). Ayrıca yemek konusunda da son derece rahatız. Herşey taptaze, doğal. Öğle yemeklerinde bildiğiniz tencere yemeği çıkıyor, rahat ediyorsunuz. Balıklar sabahleyin taze taze geliyor, akşama ne yiyeceğinize o anda karar veriyorsunuz! Deniz zaten muhteşem, bir çocuğa ya da bebeğe ilk deniz deneyimini yaşatmak için ideal. Hani çok ucuz bir yer değil, ama tercihiniz yorulmadan, sıkılmadan, ama ev gibi bir ortamda tatil geçirmekse, biçilmiş kaftan. Ayrıca herkes o kadar samimi ve doğal ki, çocuğunuzla kuracakları iletişim konusunda da güveniniz tam oluyor.<br />
<br />
Dedim ya, Deniz zor ayrıldı Selimiye'den. Dönüş sabahının öncesindeki gece bir türlü inanmak istemedi ertesi gün döneceğimize. Sonra herkese "Eylül'de yine geleceğim" diyerek veda etti. Şimdiye kadar sadece bir yaz Haziran ve Eylül'de olmak üzere 2 kez gidebildik Selimiye'ye...umarız bu yıl tekrar gerçekleştiririz. O zamana kadar sevgili Mavi Deniz halkı, bizi özleyin anacım:))). Bu arada asmalar üzüm dolsun, Deniz adam korukları yedi yedi de, üzümleri heyecanla bekliyor!<br />
<br />
Öperim,<br />
1anda<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaNqKV_D7GXLr0sXSgp4AQxMiGYHX-0tfAqz9rqkMGq2LJ-zcmUz8nLgZNmhzo0JKqi385PQ_p3YNYBN850C5kKC-lipzTiuCHSUQ9vVqcooZ3Bb9FY8GXsnYLC73N8Gx3BfXDU8CRo7Af/s1600/deniztatil.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaNqKV_D7GXLr0sXSgp4AQxMiGYHX-0tfAqz9rqkMGq2LJ-zcmUz8nLgZNmhzo0JKqi385PQ_p3YNYBN850C5kKC-lipzTiuCHSUQ9vVqcooZ3Bb9FY8GXsnYLC73N8Gx3BfXDU8CRo7Af/s400/deniztatil.JPG" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Soldan sağa (Mavi Deniz'in mutlu çocukları): Umut, İpek, Deniz, Esra</td><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<br />
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-35179085826443601152012-06-06T01:55:00.001-07:002012-06-06T01:55:12.894-07:00Tembel HayvanEvet, şu aralar blogger alemindeki ismim bu olmalı benim!<br />
<br />
Ama gerçekte o kadar çok şey yapıyorum ki...tam yazacakken hooop, yazacağım şey eskiyor. Dolu dolu yaşamaksa bunun adı, ben taşıyorum, öyle söyleyeyim!<br />
<br />
Neler mi yapıyorum?<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGP3hXC6I7xRCP5SFeP3LnfyMHCCr989-4kBKws16f10kP6pSzGdlJMqY7BKu9N44LPI6sGU7wimBqKhSu6GDBZt4YkaT1ZbvJ-QjuCxH86YCy_WHfUMy91IeKV1M3X03RJ2kJfdTS6vz0/s1600/IMG_9375.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGP3hXC6I7xRCP5SFeP3LnfyMHCCr989-4kBKws16f10kP6pSzGdlJMqY7BKu9N44LPI6sGU7wimBqKhSu6GDBZt4YkaT1ZbvJ-QjuCxH86YCy_WHfUMy91IeKV1M3X03RJ2kJfdTS6vz0/s320/IMG_9375.JPG" width="213" /></a></div>
Nerden başlasam, nasıl anlatsam...en iyisi bu bloğun kuruluş sebebinden sapmayayım, benim için hem alfabetik hem tematik anlamdaki bir numarayı, ANNELİĞİ anlatayım:<br />
<br />
Beni sürekli zorlayan, geliştiren, şaşırtan, zaman zaman çıldırtan bir bıdık adamla ilişkim var haberiniz ola! Anaokuluna başladı ya artık, hepten bir büyüme - adam olduğunu zannetme - ve gerçekten adam olma tribine girdi bizimki. Sürekli soruyor bir kere, sürekli de mantıklı ama onun anlayacağı düzeyde cevaplar vermek gerekiyor, o yüzden beyniniz hiç tembellik yapamıyor:). Neler soruyor derseniz, buyrun size bazı örnekler:<br />
<br />
<i>(Büyükada'ya gittiğimizde): - Madem burada hiç araba yok, neden yolları asfalt yapmışlar???</i><br />
<i>- Atık sistemi nasıl çalışıyor? Nereye gidiyor çöpler, çişler, kakalar? Sonra o sular nasıl temiz oluyor yine?</i><br />
<i>- Neden babalar çocuk doğuramıyor?</i><br />
<i>- Neden bazı insanlar mutlu olmuyorlar ve bağırarak konuşuyorlar? (Esnaf gözlemi sanırım??)</i><br />
<br />
Anlayacağınız konular oldukça çeşitli. Bunlardan daha basit sorular da var her an tabii, artık onlar çıtır çerez geliyor. <br />
<br />
Geçenlerde bebeklik video'larını izliyorduk; orada farkettim ki bu çocuğun söylediği ilk kelimelerden birisi "atadaa" (yani arkadaş!). Gerçekten arkadaşlık kavramını çok önemsiyor. Hatta okulumuzun kurucusu pedagog hanımın söylediği gibi, ciddi bir "vefa" bilinci var Deniz'in. İşte o yüzden kendisine samimiyet gösteren arkadaşlarına biraz fazlaca bağlanıyor, o yüzden okula alışmasında çok emeği olan ilk öğretmeninden bir başka öğretmene geçeceği zaman "ikna edilmesi" gerekiyor, ama kankası da aynı geçişi yaşıyorsa çok zorlanmıyor. Bu durum hoşumuza gidiyor, ancak ilerde üzülmesini istemediğimizden dozu ayarlama konusunda biraz çalışıyoruz:).<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLOSEGQSqu5SNeBQk2Q6B9hKsjfBthIi5kBIRuF8R1xqDsknjK2pXabe653g7VzZfCobp4dYfgZgQ9UjoNKSeia2OoQC9Hq0gcpzRwlvhcOurLfQycAz2xtJekQfAY9f7HU1MXx2S-1vRY/s1600/IMG_9400.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLOSEGQSqu5SNeBQk2Q6B9hKsjfBthIi5kBIRuF8R1xqDsknjK2pXabe653g7VzZfCobp4dYfgZgQ9UjoNKSeia2OoQC9Hq0gcpzRwlvhcOurLfQycAz2xtJekQfAY9f7HU1MXx2S-1vRY/s320/IMG_9400.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">En sevdiklerinden, Denizhan'la:)</td></tr>
</tbody></table>
<br />
Daha önce de yazmıştım, 2 yaş sendromu filan görmedik biz. Ama 3'ten sonra olay biraz farklılaştı. Artık Deniz'in Oğlak burcu olmasından mıdır, damarlarındaki Boşnak kanından mı, yoksa sadece zamane çocuğu olması nedeniyle mi bilemiyorum, birşeyi doğru düzgün anlatmadan kendisine yaptırmaya imkan yok! Gece uykuya dalmadan önce mutlaka bir sonraki günün programını konuşmak istiyor, o programdan sapılacaksa da illa ki kendisine önden bilgi veriliyor! Bu durum bizi bazen yoruyor, yıpratıyor, kölesi miyiz biz bu çocuğuuun şeklinde isyan etmemize neden oluyor ama yapacak birşey yok işte, kendisi böyle bir adam. Gerçi sonra bunun da - herşeyin olduğu gibi - muhasebesini yapıyor kendi kendine, ama olay olurken sizin sinirlerinizi aldırmanız gerekiyor:).<br />
<br />
Bütün bunların ötesinde çok da duygusal. Birisi üzülürse, o da üzülüyor, gülmek ve güldürmek için elinden geleni yapıyor. Sürekli bir şaka yapma, espri patlatma durumu var...bazen gerçekten çok da komik oluyor. Fıkra filan dinliyor, bir de bir çaba onları anlatmaya çalışıyor! Velhasıl, komik adam, bizi eğlendiriyor:).<br />
<br />
<br />
Hala tam anlayamadığımız ve muhtemelen hiçbir zaman anlayamayacağımız bu yeni sisteme göre Deniz 2014'te, 68 aylıkken 1. sınıfa başlayacak. Bu da demek oluyor ki eski sisteme göre sınıfının en büyüklerinden olacakken, şimdi ortalarda olacak. Şu anda 45 dk oturup ders dinlemesi filan çooook uzak geliyor, bilmiyorum o dönemde nasıl olacak. Ha tabii 2014'e kadar değişebilir de sistem, değişirse de şaşırmayız, o da ayrı. Ama hazır "ev gibi" bir okul bulmuşken, keşke diyorum bizim okulun ilkokulu olsaydı da oraya gitseydi! Neyse, belli mi olur...umut insanın ekmek kapısı:). <br />
<br />
<br />Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-68567669700310516462012-05-03T09:20:00.000-07:002012-05-03T09:20:23.181-07:00Biranda Bugünü Çok BeğendiBugün adaya gittik. Tertemiz hava, mis kokular, kuş cıvıltıları, at tıkırtıları, yemyeşil ağaçlar, çiçekler, kelebekler, deniz...ve sadece biz. Sarhoş oldum.<br />
<br />
Bugün herşey için şükrettim. DenizMert, ailem, arkadaşlarım, gerçekleşen hayalim, dostum olan bir iş ortağım, sahip olduğum ve olmadığım herşey için. İçim ısındı.<br />
<br />
Bugün bir sürü telefon, mesaj, iyi dilek aldım. Beni düşünenleri düşündüm. Ne kadar zengin olduğumu hatırladım bir kez daha. Oh be dedim.<br />
<br />
Bugün 10'lar hanesinde 1 basamak yükseldim. Deniz adamın deyimiyle, "tırt" oldum. Haydi hayırlısı dedim. Sağlık ve huzur diledim...<br />
<br />
Kısacası bugünü çok, pek çok beğendim!...<br />
<br />
1anda<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIAig2NfowA72A9Fd4Qjd6fFZ0UYBh17t8CJxWqpaaHRpSoW7dW8JfQAqlv4mY36GmsmJMThWTEOO-K7IZRIprGZLPWQl4DykX2mOi5xYm9dTchBJLrAzBqBMwKCt1di-ADcwOJa4YJcBO/s1600/1andatomit.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIAig2NfowA72A9Fd4Qjd6fFZ0UYBh17t8CJxWqpaaHRpSoW7dW8JfQAqlv4mY36GmsmJMThWTEOO-K7IZRIprGZLPWQl4DykX2mOi5xYm9dTchBJLrAzBqBMwKCt1di-ADcwOJa4YJcBO/s200/1andatomit.jpg" width="200" /></a></div>Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-35221748710036494432012-04-04T08:32:00.000-07:002012-04-04T08:32:53.663-07:00Okullu olmak...hele bu zamanda!#5cokerken...hele ki biz daha Deniz adamı yuvaya bile yeni yeni başlatmaya karar vermişken..."Ohoooo okula başlamasına daha çok var"ken..."Aman neyse ki Ocak doğumlu, 6,5 yaşından da sonra başlayacak 1.sınıfa"yken...hiçbirşeye kendimizi hazırlamamışken...erken yani...çok erken!<br />
<br />
Bir de bilinmezliklerle dolu bir gelecek bekliyor bizi. Valla ben şirkette çalışırken yeni bir uygulamayı böyle pat diye, doğru düzgün çalışmadan, detaylandırmadan duyursam o an kapının önüne koyarlardı! Nerede bu işin danışma kurulu, sıkça sorulan soruları, uygulama adımları? Yayınlanmıyor, duyurulmuyor mu, yoksa hiç yok mu? Benim gibi tüm annebabaların kafasında böyle sorular var...<br />
<br />
Tüm bunlar olurken biz kendi küçük dünyamızda çoooook büyük adımlar attık...yuva alıştırmasına başladık! Seçtiğimiz anaokulu <a href="http://birandaanneoldu.blogspot.com/2011/09/bahcesinde-hal-saha-cimi-olmayan-okul.html">şurada </a>anlattığıma pek yakın (polemiklere yol açmamak için, isteyenlere özelden söylerim hangisi olduğunu). Bu okulu seçmemdeki en büyük etkenlerden biri ise okulun sahibi olan pedagog hanımın "okula başlamak ikinci doğum gibidir" sözleri oldu. Bazı okulların aksine, "eh tabii alışırken biraz gözyaşı normal" yaklaşımı yok burada. Deniz alışana kadar, saatlerimizi uzata uzata, birlikte gidiyoruz okula. Ben bir odada oturuyorum kendi işimi yapıyorum...o da "oynuyor". Bu sürenin ne kadar olacağı, hangi aşamaları nasıl geçeceğimiz tamamen ikimize bağlı. Bu okul özellikle "anneyi" istiyor bu alışma sürecinde - tam da yukarda yazdığım yaklaşımdan ötürü. Benim aklıma, ruhuma yattı...bakalım, hep birlikte yaşayarak göreceğiz neler olacağını.<br />
<br />
Öte yandan Deniz adam her saniye bizi şaşırtmaya devam ediyor! Bu aralar fiziksel enerjisi tavanda, sürekli atlayıp zıplıyor! Bir çöp arabaları merakımız var ki, sormayın. Ama öyle bebeksi bir merak değil, olayın bütününü, süreci, sorunları, çözümleri filan sorguluyor:). Çöp arabalarıyla oynamadığında kitap okumayı seviyor (kitapçının çocuğu kitap sevmese ayıp olurdu, değil mi??), legolar ve <a href="http://www.kaplaturkiye.com/">Kapla </a>hala favorileri, çok komik (bence karikatür tarzında) resimle yapıyor, bir de harflere, kelimelere pek bir meraklı (mesela bu sabah şöyle dedi: he-di-yem / ze-ki-yem... ikisi de 3 kelime değil mi? - heceyle kelimeyi karıştırıyor da...). Annemin bende becerdiği erken yaşta okuma yazma öğretme hadisesini ben Deniz'de denemiyorum, ama ilgisini de cevapsız bırakmamaya çalışıyorum.<br />
<br />
Ne zamandır yazamıyordum, çok şey birikti, ama bir şekilde bilgisayarın başına oturunca yaşadığımız konular çok sıradan geliyor...Belki bahar mahmurluğudur..ne de olsa hanımeli kokuları hep sarhoş eder beni. Neyse, hiç yazmamaktansa, buna da şükür!<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif0G863USBpElI0_4dJ4paZ3nsmqrNDTgM7jWJ5WkMvRr5bivIxkFtc7SW_gcjgHyQseJLB6DoB9q8IYec5y_O2nSK1XwM-hk07Ob51SgP7K7n0Wk682GwC4LmFCImy9EHt9xsEfpief8k/s1600/IMG_2305.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEif0G863USBpElI0_4dJ4paZ3nsmqrNDTgM7jWJ5WkMvRr5bivIxkFtc7SW_gcjgHyQseJLB6DoB9q8IYec5y_O2nSK1XwM-hk07Ob51SgP7K7n0Wk682GwC4LmFCImy9EHt9xsEfpief8k/s320/IMG_2305.JPG" width="239" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İyi Cüceler'de has arkadaşı Arda'yla Kapla Atölyesinin malzemelerini toplarken:)</td></tr>
</tbody></table><br />
1andaBirandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-40488778372132822492012-03-06T08:09:00.000-08:002012-03-06T08:09:48.943-08:00Acu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-W9ioOA_OYNJuQPdVDuHtSPzXENWzr61Le_W2pyXbTgsNNSMp797XQ-Q5uKoLNC3txrX3NOuqEZ5q3womzFOT-SEnKrm0ar-Aep9wr_qJNiGm_idzzIriFpLAweb73aPbhdy9dlvO3B1s/s1600/acu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="143" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-W9ioOA_OYNJuQPdVDuHtSPzXENWzr61Le_W2pyXbTgsNNSMp797XQ-Q5uKoLNC3txrX3NOuqEZ5q3womzFOT-SEnKrm0ar-Aep9wr_qJNiGm_idzzIriFpLAweb73aPbhdy9dlvO3B1s/s200/acu.jpg" width="200" /></a></div><br />
Hayatımda bu kadar saçma sapan bir ölüm duymadım.<br />
İnsan otoparkta arabanın bir tarafından değil de öbür tarafından geçtiği için ölür müymüş? Cevabı evet.<br />
Komik kadındı, gidişi bile Orhan Veli gibi oldu...<br />
<br />
Çok eğlendik biz onunla. Çok güldük. Çok gezdik. Arada ağladık. Bazen kavga ettik. Küçükken "Arzu abla"ydı, büyüyünce "Arzu" oldu, ailenin ilk torunu Ege'den sonra hepimizin "Acu"suydu.<br />
<br />
Cep telefonumda hala ilk sırada kayıtlı - "Acu" diye. Öyle kalmaya devam edecek. Fümet'i de silmemiştim, birlikte takılsınlar telefon rehberinde.<br />
<br />
1andaBirandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8287670110242420282.post-13876200518507974312012-02-21T00:41:00.000-08:002012-02-21T00:41:22.301-08:00Uzun Şubat29 çekecek ya bu yıl Şubat, bir uzun geldi bana:).<br />
<br />
Tabii aslında aynı anda bilmemkaç şapkalı insan olma çabamın, bir tür "hophophop değiş tonton" hayatı yaşamamın da etkisi var bunda. Bir taraftan <a href="http://www.iyicuceler.com/">İyi Cüceler</a> 'de güzel şeyler yapma hevesi, bir taraftan İK dünyasında varolma savaşı, her taraftan anne-eş-evlat-arkadaş rolleri... Üstüne bugüne kadar hiç olmadığım kadar lezlegrip olma durumu... Hepsi uzattı tabii Şubat ayını:). Ama yine de şükretmekten başka yapacak birşey yok. Gerçekten, tüm kalbimle söylüyorum bunu.<br />
<br />
3 yaşını 1 ay geçti Deniz bey bu dönemde; ama sanki birden çok büyüdü. Adam gibi konuşmalar, sohbetler, itirazlar, ne istediğini çok bilmeler ve hiç bilmemeler... Her an şaşırtıyor beni. Tükkana geldiği zaman çok çok mutlu oluyor, yeni arkadaşlarla ve insanlarla tanışıyor orada, ama en önemlisi de yepyeni kurallarla, duygularla karşılaşıyor. Mesela "bak ama dokunma", "dokun ama sakın bozma", "etraftaki herşey çok güzel, e bizim de, ama aslında bizim değil, aslında biz onlardan başka çocuklar yararlanabilsin diye buradayız", "o oyuncaklarla başka çocuklar da oynayabilir, kitapları başka çocuklar da okuyabilir, paylaşmak bizi zenginleştirir", "ben uykum geldiğinde babayla eve gider uyurum, ama anne burada kalmak zorunda", "annem eskiden sadece bana kitap okurdu, şimdi birsürü çocuğa okuyor ve onlarla oynuyor - ama bu normal", vesaire vesaire vesaire. Şimdi buraya yazınca farkettim ki gerçekten çoook önemli bir evre bu Deniz için. Çok şey mi istiyoruz bazen acaba çocuklardan?<br />
<br />
İşte böyle...şimdi İK şapkamı takıyoruuuum....ve toplantıya başlıyorum...<br />
<br />
1anda<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4sc_MwSeSUMIl0slkBMMyiQQLWe6MRlq4q0twSnfaXT0ZPZeYw1tci77Tp-OcShyiWm9e-E7xbel0Zz9OEXrmXlYifriU5rHdzw964HGcxrlP_FgqDAdFwmM9izUP27S0fkcdwAYlQ0i0/s1600/IMG_1876.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj4sc_MwSeSUMIl0slkBMMyiQQLWe6MRlq4q0twSnfaXT0ZPZeYw1tci77Tp-OcShyiWm9e-E7xbel0Zz9OEXrmXlYifriU5rHdzw964HGcxrlP_FgqDAdFwmM9izUP27S0fkcdwAYlQ0i0/s320/IMG_1876.JPG" width="239" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><em>İyi Cüceler'in iki cücesi, Dev babalardan Çağlar'la:)</em><br />
<em>En güçlü onlar...gerçekten de!</em></td></tr>
</tbody></table>Birandahttp://www.blogger.com/profile/14509864141393387540noreply@blogger.com2