19 Ağustos 2011 Cuma

Bir vazgeçiş hikayesi

Çocukluğumdan beri kendi bebeklik fotoğraflarıma bakmaya bayılırım. O günleri hatırlamaya çalışır, zamanında annebabamın anlattıklarından harmanlayarak yeni yeni hikayeler yazarım.

Ama tüm bu fotoğraflar arasında benim için utanç kaynağı olan bir tanesi vardır ki, işte aşağıda görüyorsunuz! Koskoca 1,5 yaşında  - hem de yaşıtlarına göre iri yarı - bir kız olarak ağzımda emzikle ben, yanımda da benden 8,5 ay küçük kuzenim emziksiz Arzu:). Arzu hatırlar mı bu fotoğrafı bilemem, ama her görüşümde imha etmek istediğim, ama sonra emzik bırakma hikayemi hatırlayarak tuttuğum bir resimdir bu. Emzik bırakmam da ağzımda uçuk tipli bir yara çıkınca, 2 yaş civarı olmuş. Kendim götürüp atmışım çöpe, "istemiyorum artık bunu" demişim.



Deniz kendi deyimiyle "meme" almaya başladığında 2 aylıktı. En ufak bir sorun çıkartmadan kabul etmişti emziği, ben de biraz suçluluk ama bolca "amaaan nasılsa bırakır"larla, "hem zaten emziriyorum da"larla vermiştim kendisine bu "aygıt"ı. 1,5 yaş civarında sadece öğle ve gece uykularına dalarken emzik emiyordu ve bu durum, geçen haftaya kadar da böyle devam etti.

Geçen ay, artık diğer geçiş süreçlerini de halletmiş olmanın verdiği cesaretle, emzik bırakma işine girişelim dedik. Öncelikle kendimize bir mihenk taşı koyduk: Dedenin doğumgünü. O gün gelmeden önce emzik bırakmayla ilgili çeşitli konuşmalar yaptık.  Emziğin konuşmasının anlaşılmasını nasıl engellediğini videoya çektik, birlikte seyrettik. Emziği bırakınca nasıl geceleri daha rahat nefes alacağını konuştuk. Derken o gün geldi çattı. Çok da büyük olay yapmadan "aa bu gece memesiz uyuyacağız" dedik gün içinde. Ve uyku vakti geldiğinde, memeyle bir veda konuşması yaptık. İşte konuşmanın tam metni:):
"Sevgili meme,
seninle çok güzel günlerimiz oldu. Bana bebekliğimde çok yardımcı oldun. Ama artık sana ihtiyacım kalmadı. Hem artık ağzımı pisletiyorsun. O yüzden seni götürüp çöpe atacağım."

Sorasında da Deniz götürüp emziği bizzat kendisi çöpe attı.

İlk uykular tabii ki zor oldu. Çöpe atan kendisi olduğu için geri almayı gururuna yediremedi. Arada bir "baba acaba yeni meme alır mı" diye sordu; her seferinde "sorduk ama senin yaşındaki çocuklara artık yeni meme satmıyorlarmış" dedik. Her gece istediği bir oyuncağı yanına alıp yatmasına izin verdik-veriyoruz. Memesiz uyuduğu ilk gecenin sabahında alkışlarla karşıladık kendisini. Sonra tüm mahalleye, kapıcılara, bakkala, herkese anlattı artık memesiz uyuduğunu, hepsinden büyük tezahürat aldı. En çok kendi çabasıyla, ama elbirliğiyle bu alışkanlıktan vazgeçirdik galiba kendisini. Şimdi tam meme isteyecek gibi olduğunda "bana masaj yapar mısın" diyor, seve seve yapıyoruz. Ama gördük ki, gerçekten de büyük bir aşamaymış bu. Hatta galiba tuvalet alışkanlığından bile daha zormuş, çünkü gerçek bir vazgeçiş sözkonusu. Sorumluluğu kendisinin almasını sağlamak iyi oldu galiba, umarım tüm hayatı boyunca bu bilinci gelişir.

İşte böyle Caro Diario, annesinden sonra Deniz de emziği çöpe atma hikayesiyle tarihin sayfalarına geçti. Bakalım bu yaz başka neler getirecek bize...

Öperim,
1anda




1 Ağustos 2011 Pazartesi

Harika 3 gün...

Caro Diario,
tatilden döndükten sonra başbaşa geçirilen günlerin tadı damağımda kaldı!

Geçen hafta Perşembe ve Cuma sabahları hep Moda'daydık. İlkinde kuzen Ayşegül, dünya tontonu Duru'su, kuzen Asuman ve ilk göz ağrımız oğluşu Ege abiyleydik. Deli gibi yedik, Ege sağolsun Deniz'i parkta bol bol eğlendirdi, bol bol güldük, sonra Mert'le tanışmamızı sağlayan Didem ve de ablası Çiğdem de geldiler ve ekip tamamlandı. Deniz çok mutluydu, uykudan kucağımda kafası düşmesine rağmen hiç kalkmak istemedi. Sonrası malum, arabaya bindiği gibi uykucu oldu ve baba ofisindeki yatağında püfür uykuya geçti:).

Cuma sabahı ise yine düştük Moda yollarına, ama bu sefer Deniz'in arkadaşları Arda, Denizhan ve anneleri Zeynep ve Özge ile. Bu sefer ağırlıklı parktaydık ve uzun zamandır bu kadar güzel park zamanı geçirdiğimizi hatırlamıyorum! Oğlanlar deli gibi salıncaklara bindiler, kaydıraklardan kaydılar, kumla oynadılar, birbirleriyle oynadılar, Adem baba sağolsun limonataları götürdüler ve günü Kolombo'da lahmacunla taçlandırarak direkt öğle uykusuna geçtiler (en azından bizimki öyle oldu!). Günün müthiş bir özetini Zeynep şurada yapmış, ben daha üstüne yazacak laf söz bulamadım:)

Cuma akşamı bu kez HabibÖzlemMaya ile klasiğimiz olan Il Padrino'daydık. Maya 4,5 yaşında ve Deniz ona kelimenin tek anlamıyla ba-yı-lı-yor! Masaya oturduğumuz gibi gelen ekmeği zeytinyağına batırıp Maya'ya ikram etmesini mi anlatayım, yoksa Maya kendisinden mısır alınca çılgınlar gibi sevinmesini mi, yemek bitince Maya ne yaparsa, nasıl dansederse aynısını yapmasını mı, ayrıldıktan sonra "yine Maya'larla bişiler yaparız, yine gelirler, biz de evlerine gideriz" demesini mi... Maya'nın hem komik hem sakin bir küçükhanım oluşunun bunda çok payı var tabii, dilerim bu arkadaşlıkları hep devam eder.

Cumartesi'yi daha bir annebabadeniz günü olarak geçirdikten sonra Pazar günü ise bizim çok çok sevdiğimiz, Deniz'in ise ilk kez gittiği Bayramoğlu'ndaydık. Bayramoğlu (ya da bizdeki adıyla bayramçocuu) için apayrı bir yazı gerekir, Bayramoğlu'nu yazarken uzun uzun Fümet'i, Füsun'u, Buket'i anlatmak gerekir, ona da biraz daha yürek ve akıl gerekir. Tek diyeceğim, Buket'in Atu'suyla önce temkinli, sonra çok sulu (!) ve tek kelimeyle harika bir gün geçirdi oğluş. Bizim için de çöldeki vaha gibiydi. Valla billa yazıcam uzun uzun, ama bu gece değil...

 Atu ve Deniz, ev tipi havuzda sulu saatlerinin ortalarında...

İşte tüm bunların tadı damağımda başladım bugün işe. O kadar da kötü gitmedi sanki ilk Pazartesi. Bol nazarlık gerek. Hem şunun şurasında Cuma'ya ne kaldı?..

Öperim,
1anda